CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA | KUTLU OLSUN

Cumhuriyetimizin 100‘ncü yılını mutlulukla ama buruk bir mutlulukla kutluyoruz. Nerede o 10’nuncu yıl kutlamalarının coşkusu, kıvancı. Bakıyorum marşlara bile yansımış bu buruk mutluluk hali. 100’ncü yıl için sanatçılarımızın kendi inisiyatifleri ile ortaya çıkardıkları marşların ezgilerinde coşku yerine burukluk egemenken halen dillerimizden düşüremediğimiz 10.yıl marşı baştan başa başarmanın coşkusuyla gümbür gümbürdür.

Elitlerinin bile cumhuriyet fikrine, milletin egemenliği kavramına yabancı olduğu, hatta soğuk baktığı bir coğrafyada millet ve milletin egemenliği kavramını öne çıkaran, kulluğu tarihin derinliklerine gömen bir Yalnız Adamdır.

“Cumhuriyet ne demektir paşam” diye soranlara “Cumhuriyet adam olmak demektir” diye cevap veren bu Önder Kimlik, daha işgal altındaki İstanbul’dan ayrılırken Bandırma vapuruna milletin egemenliği fikri ile binmiştir.

Nitekim henüz yolun başında 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya’da yayınladığı Amasya Tamiminde “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözleriyle millet ve milletin egemenliği kavramlarını öne çıkarmıştır.

4 Eylül 1919 da toplanan Sivas Kongresi’nde ise “Milli iradeyi temsil etmek üzere Meclis-i Mebusanın derhal toplanması mecburidir” diyerek tek ve asıl dayanağının millet ve bu milletin iradesi olduğunu göstermiştir.

Cumhuriyet bize bu Yalnız Adamın, Şevket Süreyya Aydemir’in deyişiyle “Tek Adam”ın armağanıdır. Millî mücadelede birlikte hareket ettiği en yakın dava arkadaşları bile cumhuriyet fikrine sıcak bakmamaktadırlar. Bu nedenle bu düşüncesini son kerteye kadar gizli tutmaya gayret etmiştir.

Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit Kansu’ya “Bir şartım var. Defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin” diye sıkı sıkı tembihatta bulunduktan sonra “Yaz bakalım! Zaferden sonra hükümet biçimi cumhuriyet olacaktır. İki; padişah ve hanedan hakkında zaman gelince gereken işlem yapılacaktır” diye niyetini ve kararlılığını kâğıda kaydettirmiştir.

Yanındakilerden Rauf Orbay, Refet bele, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir gibi en önde gelenler bile padişaha kulluğun devam etmesinde istekli ve kararlıdırlar.

Rauf Orbay padişaha bağlılığını ve cumhuriyet karşıtlığını Mudanya Müzakeresinin ardından savaş artık fiilen bitmişken “Ben padişahlık ve halifelik onuruna gönül ve duyguyla bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeğiyle yetişmiş, bu mevkilere gelmiştir. Benim de kanımda o ekmeğin kırıntıları vardır. Padişah ve halifelik onurunu ortadan kaldırmak, onun yerine başka bir düzen koymak yıkıntı ve çöküntüye yol açar” deyişiyle net bir şekilde ortaya koymuştur. Onun bu görüş ve isteği kurtuluş savaşının ismi geçen birçok ileri gelenince de paylaşılmaktadır.

İşte bu nedenlerdir ki Büyük Önder davanın selameti açısından en uygun zaman gelinceye kadar niyetini ve hedefini gizlemek durumunda kalmakla beraber kurtuluş ve kuruluşun tüm aşamalarını milletin temsilcileri eliyle yöneterek bir yerde milletini cumhuriyete hazırlamıştır.

Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olarak tüm halkı sarıp sarmalayan, onlara adalet, eşitlik ve şefkatle yaklaşan hatta çaresiz kitlelere çare olan bir rejimdir.

Merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in “Cumhuriyet beni okutmasaydı ben çobandım, bu nedenle yaşamım boyunca cumhuriyete ve onun kurucusuna borcumu ödemeye çalıştım” deyişinde olduğu gibi elini toplumun en alt katmanlarına, coğrafyanın en uzak köşelerine kadar uzatan, milletine umut ve hayat veren, milletin bağrından doğan, millet iradesini temsil eden ve millet için var olan bir yönetim tarzıdır.

Büyük Atatürk’ün söylemiyle “Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet Türk halkının karakterine en uygun yönetim şeklidir.”

Sonuç olarak Cumhuriyet Türk ulusunun kulluktan yurttaşlığa geçişinin ve kendi kaderini avuçlarının içine alışının adıdır.

Artık zamanı gelmiştir. 1 Kasım 1922 de önce saltanat kaldırılmış ve ardından 29 Ekim 1923 de devletin adı konulmuştur.

29 Ekim 1923 de kabul edilen 364 sayılı kanunun 1.maddesi şöyledir:

“Hâkimiyet, bilâkayd-ü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir.”

Cumhuriyet bize bu yalnız ama kararlı, azimli, yılmaz önderimizin armağanıdır.

Onun ebediyete intikalinden sonra ne yazık ki geçen yılları çok iyi değerlendiremedik. Onun hedeflediği “muasır medeniyet” düzeyine ulaşamadık. Onun milletine değer gördüğü varlıklı, bilimde, fende ileri gitmiş bir toplum olmayı başaramadık.

Bu nedenledir ki 10.yıl marşının coşkusunu 100.yıl için bestelenen marşlara yansıtamadık. Bağışla bizi Atam!

Umudumuz bizim yapamadığımızı cumhuriyeti onlara emanet ettiği gelecek kuşakların başarmasıdır, Cumhuriyetimizin binlerce yıl yaşamasıdır.