TEKSTİL VE KONFEKSİYON BİR ZAMANLAR İHRACATIMIZIN KURTACISIYDI

80’li yılların başından itibaren benimsenen ihracata dayalı kalkınma modeli ve bu modeli destekleyen serbestleştirici ve ihracatı destekleyici önlemler sayesinde tekstil ve konfeksiyon sektörümüz hızlı bir gelişme dönemine girmiştir.

Esasen geleneksel sanayi dallarımızdan biri olması, emeğin gelişmiş ülkelere göre daha ucuz kalması, pamuk ve yün ipek gibi hammaddelere sahip bulunmamızda bu gelişmeyi desteklemiştir.

Nitekim ülkemizin artan üretim kapasitesi ve yeni yatırımlarla kalite ve verimliliğini de artırması ile dünya piyasalarında bir Türkiye fırtınası esmeye başlamış ve bu durum gelişmiş batılı ülkeleri sallanmakta olan milli üretim kapasitelerini koruma içgüdüsüyle önlem almaya yöneltmiştir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak 1986 yılında Türkiye önce Avrupa Birliği’nden başlayıp sonra ABD, Kanada ve diğer Avrupa ülkeleri ile genişleyen bir kota sınırlaması ile karşı karşıya kalmıştır. Başlangıçta bir engel gibi görülen kota sınırlaması daha sonra bizim doğumuzdaki göreceli olarak bizden daha düşük maliyetli üretim imkanına sahip ülkelerin piyasalara girmesiyle bu defa bizim için garantili bir pazar payı sağlamasıyla avantaj olmuştur. Bunun rahatlığını ve keyfini kotaların kaldırıldığı 2005 yılına kadar 20 yılı aşkın bir süre yaşadık.

Ülkemizin ihracatında sorumluluk taşıdığım o yıllarda ünlü markaların fasoncu durumunda bulunan tekstil ve konfeksiyon sektörümüzün bu güvencesiz konumdan kurtularak aşama aşama kendi markalarını yaratarak piyasalarda sağlam, garantili Pazar payları edinmelerine çaba gösterdim, muhataplarıma sürekli bu yönde telkinde bulundum.

Şimdi dönüp geriye baktığımızda başarısız olduğumu görüyorum. Ben başarısız oldum da sektör başarılı mı oldu? Hayır. Benim çaba ve çalışmalarım yeterli olmadığı gibi onların da bu yönde istek ve gayretleri olmadı.

Netice olarak 1986 da başladığımız yerdeyiz. Fasonculuğa devam. Tek fark artık kotalarla sağlanan garantili Pazar payımız yok ve bizden daha düşük maliyetlerle üretim yapma imkân ve yeteneğine sahip olan Çin, Vietnam, Bangladeş, Hindistan gibi ülkeler bizim klasik pazarlarımızda bile bizim önümüze geçtiler.

Yaşamakta olduğumuz güç ekonomik koşullar altında ayakta kalmaya çalışan tekstil ve hazır giyim sektörümüz dış piyasalarda karşı karşıya kaldığı sert rekabetle de zor bir süreçten geçmektedir.

Gelin şimdi biraz da rakamlara göz atarak durumu daha iyi anlamaya çalışalım.

PAMUK ve PAMUK İĞLİĞİ DAHİL

2018-2022 YILLARI TEKSTİL ve HAZIR GİYİMİHRACATIMIZ

(milyon$)

2018 2019 2020 2021 2022
Pamuk, pamuk ipliği ve pamuk mensucat 1905 1732 1463 2266 2264
Filamentler 1579 1520 1333 1871 1883
Devamsız lifler 1468 1387 1179 1728 1946
Vatka, dokunmamış mensucat 806 814 956 1073 1127
Halılar 2283 2554 2621 3240 2819
Özel dokunmuş mensucat 452 417 379 464 444
Emdirilmiş, sıvanmış, kaplanmış 314 298 256 308 335
Örme eşya 1574 1546 1510 2156 2052
Örme giyim eşyası 9178 9200 8385 10781 11006
Örülmemiş giyim eşyası 6723 6871 6599 7513 8458
Dokunabilir maddeden hazır eşya 2144 2114 2521 2895 2765
TOPLAM 28426 28453 27202 34295 35099

80’li yıllarda ihracatımızın neredeyse %30’unu oluşturan tekstil ve hazır giyim ihracatımız göreceli olarak önemini kaybetmekle beraber halen ülkemiz ihracatında önemli bir ağırlığa sahiptir. 2022 de bu kalemlerin ihracatımız içindeki payı %13.7 olarak hesaplanmaktadır. 2020 yılında pandeminin etkisiyle bir gerileme yaşanmış, bilahare artan döviz kurlarının da etkisiyle 2021 yılında %26’lık bir artış sağlanmıştır.

İncelememize konu kalemlerde 2020 yılında 8.480, 2021 de 10.885 ve 2022 yılında 14.355 milyar dolarlık bir ithalat büyüklüğüne ulaştığımızı da bir not olarak düşmek isterim.

Sektör ciddi tehdit altındadır. Bunlardan ilki yukarıda da değindiğim gibi Uzakdoğu ülkelerinin başta Çin, Hindistan, Bangladeş ve Vietnam’ın güçlü bir şekilde devreye girmeleri ile geleneksel pazarlarımızda bile irtifa kaybetmeye başlamış olmamızdır. Bir diğeri halen fasoncu olarak piyasanın gerçek sahibi markalara bağımlılığımızın devam etmesidir.

Başka bir olumsuz durum ise dünyanın önemli pamuk üreticilerinden biri olan ülkemizin son yıllarda tarımın tamamında olduğu gibi pamuk üretiminde de hızlı kayıplar yaşamasıdır.

Antalya’da ekim alanları 2000-2020 yılları arasında %62, Ege’de %50, Çukurova’da %49 olmak üzere Türkiye genelinde %45 daralmıştır. Bunun sonucunda 1 milyon tona kadar çıkan pamuk üretimimiz 600-700.000 ton düzeylerine gerilemiştir. Dolayısıyla pamukta da kendi kendine yeterli olmaktan hızla uzaklaşmış bulunuyoruz.

Günümüzde bir milyon tonun üzerinde yani ürettiğimizden fazla ithalat yapar bir duruma gelmiş bulunuyoruz.

Üretim maliyetlerinin çiftçiyi zorlayan bir düzeye gelmesi ile üretimde daha zor günler bizi beklemektedir.

İşte tüm bu gelişmelerin sonucunda dünya hazır giyim ticaretinde kotalı dönemde %4’ün üzerinde olan payımız %3’lere gerilemiştir. Aynı şekilde payımız örme giyimde %5.5’den +4’ün altına, örülmemiş hazır giyimde ise %3.4’den %2.5 düzeylerine inmiş bulunmaktadır.

Geleneksel pazarlarımızda Çin’i, Hindistan’ı, Bangladeş’i, Vietnam’ı arkadan izler hale geldik.

Sektör önemli bir istihdam yaratma kapasitesine sahipken burada da daralmalar görmekteyiz. 2022 Temmuz’undan bu yılın Mayıs ayına kadar sektörde 153 bin kişi maalesef işlerini kaybetmişlerdir.

Bir silkinip toparlanmaya ihtiyacımız var. Bazılarının kurucusu, birçoğunun da isim babası olduğum İhracatçı Birliklerimize, Sanayi Odalarına ve meslek derneklerine burada önemli görevler düşmektedir.

Yeni bir vizyonla yeni heyecanlar yaratılmalıdır.

Ne demiş Ulu Mevlâna

“Düne ait ne varsa

Dünle gitti cancağızım

Bugün yeni şeyler söylemek lazım.”