Ülkemizin tarihinde çok önem taşıyan günlerdeyiz. İki gün önce devletimizin bir cumhuriyet olarak kuruluşunun 99.yıldönümünü idrak ettik. Kısa bir süre sonra ise cumhuriyetimizin kurucusu, bu milletin bağrından çıkarak dünyadaki tüm mazlum, ezilen milletlere rehber olmuş Büyük Atatürk’ün sonsuzluğa intikal ederek artık milletinin gönlünde yaşamaya başlamasının 84 yılında onu bir kez daha sevgi, saygı ve minnet duygularıyla anacağız.
Ne demiş Büyük Atatürk? “Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet Türk halkının karakterine en uygun yönetim şeklidir.”
O bu görüş ve inanca daha Atatürk olmadan, Kurtuluş Savaşı mucizesi gerçekleşmeden henüz Mustafa Kemal iken sahiptir.
Cumhuriyet fikrinin uygulanmasını bırakın, akla bile getirilmediği bir coğrafyada O daha Bandırma Vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkarken kafasında geleceğin Türk Devleti’nin şeklini Cumhuriyet olarak belirlemiştir.
Nitekim daha 22 Haziran 1919’da, yani Samsun’da Anadolu toprağına ayak bastıktan 3 gün sonra milletini arkasına alarak millet adına yayınladığı Amasya Tamiminde “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diye seslenirken tek dayanağının millet olduğunu ve dolayısıyla tek karar sahibinin de millet olacağının ilk işaretini vermiştir.
Kurtuluşumuzun önemli kilometre taşlarından biri olan Sivas Kongresi’nde 4 Eylül 1919 tarihinde “Milli iradeyi hâkim kılmak esastır. Milli iradeyi temsil etmek üzere meclisi mebusanın derhal toplanması mecburidir” sözleriyle artık milletin kendi kaderine sahip olacağını ve egemenlik haklarını seçeceği temsilcileri aracılığıyla kullanacağını açıklıkla ortaya koymuştur.
23 Nisan 1920 de Ankara’da toplanan meclis gerçekten millet adına egemenliğin gerçek temsilcisi olmuş ve Kurtuluş Savaşını millet adına yönetmiştir.
Görüleceği üzere O büyük insan millet egemenliği fikri ile yola çıkmış ve Kurtuluş Savaşının ve kuruluşun tüm aşamalarında gücünü milletinden almış ve onun seçtiği temsilcileri ile ve onun adına hareket ederek yola çıkarken sahip olduğu fikre sonuna kadar sadık kalmıştır.
Kafasında yarattığı cumhuriyet fikrini ilk kez Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit Kansu’ya açıkladığını, hatta ona cumhuriyet ve devrimlere ilişkin düşüncelerini not ettirdiğini Mazhar Müfit’in anılarından biliyoruz. Mazhar Müfit’e yazdırdığı ifade çok nettir. “Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.”
Oysa, zafer gerçekleştikten sonra dahi en yakınında yer alan Kurtuluş Savaşını birlikte yürüttüğü arkadaşları Rauf Orbay’lar, Refet Bele’ler, Ali Fuat Cebesoy’lar ve daha birçokları halen saltanatın ihyasının peşindedirler.
O yalnız bir adamdır, ancak milleti arkasındadır. O milletine güvenmiş, milleti adına yürüttüğü çok zorlu bir mücadeleyi başarıya ulaştırmıştır. O egemenliğini kendi ellerine almış bir milletin artık bu hakkını bırakmayacağının ve dolayısıyla geriye kalanın bunun adını koymaktan ibaret olduğunu bilmektedir.
1921 Anayasasının hükümetin oluşmasında yarattığı zorlukların yarattığı sorunlar Mustafa Kemal’e artık zamanın geldiği işaretini vermiştir.
28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü’nde misafirlerine “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diye kararını açıklar ve 29 Ekim 1923 günü meclis oturumunda yapılan anayasa değişikliği ile Cumhuriyet ilan edilir.
Kabul edilen 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı kanunun 1.maddesi şöyledir;
“Hâkimiyet bilâ kayd-ü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir. Türkiye Devleti’nin şekl-i, hükümeti Cumhuriyettir.”
Böylelikle 16 Mayıs 1919 da Bandırma Vapuru ile yola çıkan fikir, 4 yıl sonra bir anayasa hükmü haline gelerek Büyük Atatürk’ün en büyük eserim dediği Cumhuriyet ete ve kemiğe bürünerek hayata geçmiştir.
Onu kuran büyük insanın “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” özdeyişinde en güzel şekilde ifade edilen Cumhuriyetimize, bize onu armağan eden Büyük Atatürk’e ve onun dava ve yol arkadaşlarına minnet ve şükran duygularıyla sahip çıkmak hepimizin görevidir.
Yaşasın Cumhuriyet.