BİR SEYAHATİN ARDINDAN – Bulgaristan

BİR SEYAHATİN ARDINDAN

Bulgaristan

Köstence üzerinden Varna’ya doğru hareket ederek Bulgaristan topraklarına girdik. Çevre Romanya’dan farklı değildi. Ormanlarla kaplı dağlar tepeler, geniş ekili, dikili verimli ovalar. Yol kalitesi Romanya’dan biraz daha iyiydi ama bizim düzeyimizde değildi. Yedi milyon olduğu söylenen Bulgaristan nüfusunun genç ve eğitimli bir kesiminin diğer gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerine göç ettikleri ve bu nedenle Bulgaristan’ın sorun yaşadığı söyleniyor.

Her ikisi de Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Romanya’dan Bulgaristan’a sıkı bir pasaport kontrolü ile girdik. 14. Yüzyılda Türk hâkimiyetine giren Bulgaristan 19. Yüzyıl ortalarına kadar yaklaşık 500 yıl Türk hâkimiyetinde kalmıştır. Buraya Türk nüfusu yerleştirilmiş ve kentler kasabalar cami, hamam, medrese, köprü gibi Osmanlı Türk eserleri ile donatılmıştır.  Romenlere gösterilen hoşgörü Bulgarlara da gösterilmiş dinlerine, dillerine hiçbir şekilde müdahale edilmemiştir.

Bulgaristan’ın 7 milyonu aşan nüfusunun % 9’a yakın bir bölümü Türklerden oluşmaktadır. Todor Jivkov döneminde kendilerine 500 yıl hoşgörü ile davranan Osmanlının emaneti olan Bulgaristan Türklerinin isimlerini değiştirme girişimi ile başlayan asimilasyon programını kabul etmeyen 350.000 Türk göçe zorlanmıştır. Kendilerine hoşgörü ile davrananlara Bulgarlar maalesef aynı hoşgörü ile karşılık vermemişlerdir.

Gezi boyunca belki tek tek Bulgar halkının değil ama Bulgar yönetiminin sistematik bir şekilde Türkiye ve Türkler aleyhine bir öğreti ile genç kuşaklarını hazırladığı izlenimi edinilmiştir.

Komünizm dönemini onlara dayatarak yarım asır halkın zor koşullarda yaşamasının nedeni olan Rusya’ya bir bağlılık ve minnet duyulurken onlara 500 yıl dillerini, dinlerini, kültürlerini kaybetmeden yaşama imkânı veren Osmanlı İmparatorluğu’nun asli unsuru olan Türklere karşı önyargılı bir yaklaşım içindedirler.

Bir Rus kahramanı olan Alexander Nevsky’i aziz mertebesinde kabul ederek adına Sofya’da katedral yaptırmaya, her adım başında Ruslara bir minnet anıtı dikmeye kadar Rus hayranlığı gözlemledim.

Gazi Osman Paşa’nın Plevne savunmasını yaptığı yerde bulunan müzeye gittiğimizde Rus ordusunda yer alan tüm generallerin büstlerini koyarak onlara minnetlerini ifade ederken, ne alakası varsa 9. Yüzyılda cereyan eden bir savaşı konu alan tabloların arasına Osmanlının devşirme olayını fevkalade gerçek dışı bir şekilde, annesinin elinden çocuğunu zorla alıp kaçırır gibi gösteren bir tabloyu da sıkıştırmışlar. Gazi Osman Paşa’dan ise hiç bahis yok. Türk tur şirketlerinin bu kepazeliğe dikkat etmeden bu yeri programlarına alarak onlara, Rusların bize karşı başarısını uzun uzun ve kendi başarıları gibi benimseyerek anlatmalarına zemin hazırlamalarını hiç doğru bulmadığımı da söylemek isterim.

Bulgaristan’dan eski dönemlerinde defalarca geçtim. Mutsuz, umutsuz, yoksul bir ülkeydi. Oysa şimdi NATO ve Avrupa Birliği üyesi olan, kişi başına milli gelirini bizim düzeyimize çıkarmış ve gelişme trendi yakalamıştır.

Bulgaristan artık, o eski yıllarda batı para birimleri ile hatta Türk lirası ile her şeyin çok ucuza geldiği bir ülke olmaktan çıkmış fiyat ve ücret seviyelerini oldukça yukarıya çekmiş bir ülkedir. Nüfusunun tamamına yakını okuryazardır.

Şehirleri komünizm sayesinde yağmaya uğramadığı için geniş bulvarlar, meydanlar, yaya bölgeleri ile çağdaş batı kentleri görünümündedir.

Romanya’da olduğu gibi batının tüm önemli şirketleri ve markaları Bulgaristan’ı da mesken tutmuştur. Asırlar boyu egemenliğimizde yaşamış bu verimli her karışı kanlarımızla sulanmış toprakları kaybetmek, evladı fatihanı oralarda kaderine ve önyargılı bir bakışın insafına terk etmek kadar, yakın zamana kadar bize imrenen bu ülkeler vatandaşlarına imrenir hale gelmemiz bizi derinden yaraladı.

Bu seyahat yakın coğrafyamızdaki gelişmeleri görmek açısından bir fırsat olduğu kadar yıllar öncesinden tanıdığım Bulgaristan’ın eski ve yeni halini kıyaslamak açısından da yararlı oldu.

Geçmişte kendimizi İspanya, İtalya ile kıyaslıyorduk. Bizi artık çok geride bıraktılar. Sonra, Romanya, Bulgaristan ile kıyaslanmaya başladık. Onlar da yetiştiler geçtiler.

Eğitmeyen bir eğitim sistemi, üretmeyen bir ekonomi ile ancak bu kadar.