Eski Türkiye’de de tartışma programları olurdu. Genelde konusuna göre işin uzmanı kişilerin yer aldığı bu programlar ilgiyle izlenir, ya birçok olayın gündeme yansımayan perde arkası bilgileri bu sayede öğrenilir ya da gerçekten uzman titizliği ile verilen bilgiler sayesinde o konuyu daha iyi öğrenip analiz eder duruma gelirdik. Bu tartışmaların üslubu ve düzeyi genelde tatmin ediciydi.
En ilgi çekicileri ise siyasi parti temsilcilerinin katılımı ile yapılan ve gündemdeki önemli konuların ele alındığı tartışma programlarıydı. Böylelikle seçmen kitlesi yani halk siyasi temsilcilerinin ne düşündüğünü meselelere nasıl baktığını ilk ağızdan duyma ve karşılıklı görüşlerle ortaya çıkan sonucu değerlendirme imkanına sahip olurlardı.
Hatta liderler, parti Genel Başkanları düzeyindeki açıkoturumlar haftalar öncesinden anons edilir, âdeta heyecanlı bir büyük maç beklenir gibi sabırsızlıkla beklenir ve ilgiyle izlenirdi bu açıkoturumlar.
Yeni Türkiye’de böyle bir liderler buluşmasını düşünmek bile artık hayal ötesi bir dilektir. Liderleri bir yana bırakın İktidarın ve muhalefetin temsilcilerini şöyle bir masa etrafında ülke meselelerini tartışırken görebiliyor muyuz…!
Günümüzün Yeni Türkiye’sinde her iki kesimin de kadrolu tartışmacıları var. Bunlar kendi aralarında toplanıp, birbirlerinin söylediklerini teyit ederek, keza birbirlerine verdikleri değerli bilgiler ve yaptıkları çok yararlı yorumlar için övgüler düzerek saatlerce konuşabiliyorlar. Siz bu konuşmalardan bir yarar sağlayabiliyor musunuz?
Ne gezer, boşuna “Barika-i hakikat, müsaademe-i efkârdan doğar” dememiş Namık Kemal. Yani Büyük Vatan Şairi karşıt fikirlerin çatışmasıyla gerçeğin doğabileceğini ifade etmişken bizimkiler benzer fikirlerin örtüşmesi ile hakikatin çıkabileceği kanaatini taşıyor olmalılar.
Bizden de bu yararsız monologları her akşam izlememizi bekliyorlar.
Ben şahsen izlemiyorum. Bir şey öğrenemediğim farklı fikir ve görüşlerin dile getirilmediği tartışma veya adını nasıl koyarsanız koyun bu tür programların bir faydasının olmadığı düşüncesindeyim.
Bu programların eleştirilecek yönleri sadece bundan da ibaret değil. Yukarıda da belirttiğim gibi iki tarafında benim kadrolu diye nitelendirdiğim kerameti kendinden menkul konuşmacıları var.
İktidara yakın veya muhalif bu kanallarda sürekli aynı kişileri görüyoruz. Emekli asker, emekli yargı mensubu, gazeteci, siyasetçi eskisi v.s. Konunun hiç önemi yok dış siyaset, güvenlik politikaları, çevre sorunları, ekonomi fark etmiyor. Bu zatî muhteremler hemen her konunun uzmanı. Bir defada Allah için ‘bu benim anladığım bir alan değil desinler. Nerede, her konuda ağız dolusu laf etmekten geri durmuyorlar. Peki siz onların bu konuşmalarından, yorumlarından bir fayda sağlıyor musunuz? Ben sağlamadığımı söyleyebiliyorum. Bu nedenle de artık bu programları izlemiyorum. Sokakta mikrofonu kimi tutsanız üç aşağı beş yukarı duyabileceğiniz konuşma ve yorumların bize sanki uzman görüş ve yorumu gibi sunulmasını kabullenemiyorum.
Son yıllarda bu konuşmacıların bazıları ilginç, tumturaklı unvanları da kullanmaya başladılar. ’Dış Politika Analisti, Orta Doğu Uzmanı v.s.’ gibi. Bir zamanlar Paris’te Sen Nehri kıyısında Çakma doktora tezi alınabildiği misali, çakma unvanlar kol geziyor günümüz yeni Türkiye’sinde.
Kadrolu konuşmacılardan olmamakla beraber bu programda zaman zaman ismini ilk kez duyduğum gerçek uzmanlara da bağlanılmıyor değil. Denk gelirsem onları ilgiyle izliyor ve değerli bilgiler ediniyorum.
Ne yazık ki, onlar da araya kaynayıp gidiyor.