TÜRK MİLLETİNİN GENLERİ DİRENÇ KAZANDI (2)

Tarihin en kadim ve tarih yazan milletlerinden biriyiz. Bilinen tarihimize geriye doğru dönüp baktığımızda büyük başarılar, onlarca kurulan devletin yanında, iç çekişmelerle yıkılan devletler, uğranılan felaketler, bir coğrafyadan diğerine göçler, yenilgiler, hüsranlar da eksik değil. Deyim yerindeyse başımızdan geçmeyen kalmamış. Her türlü gururu, sevinci, acıyı, hüsranı yaşamışız ve bu sayede genlerimiz direnç kazanmış.

Cumhuriyetimizin kurulduğundan bu yana geçen ve bir devlet yaşamı için kısa sayılabilecek şu yüzyıllık dönemde bile neler neler yaşamışız. Bunların siyasi mahiyetle olanlarına 17 Nisan 2023 tarihli yazımda değinmeye çalıştım. Bu kısa dönemde bile direncimizi artıran olaylar bu kadarla da sınırlı değildi tabiki, araya bayramın girmesi nedeniyle cumhuriyetin benim de tanığı olduğum milletçe sınandığımız diğer önemli olay ve gelişmelerine de bu yazının elverdiği ölçüde değinmeye çalışacağım.

Ülkemiz insan kaynaklı yaşadığı olumsuzluklar yanında doğal afetlerle de sık sık sınanmıştır. 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız ve elli binden fazla yurttaşımızı kaybettiğimiz, 16 ilimizi doğrudan etkileyen Kahramanmaraş merkezli depreme kadar 27 Aralık 1939 tarihinde yaşanan 32968 yurttaşımızı kaybettiğimiz Erzincan depremi kayıtlara milletimiz yaşadığı en büyük deprem felaketi olarak geçmişti.

Cumhuriyet tarihimizde Kahramanmaraş ve Erzincan depremleri ile birlikte Richter ölçeğine göre yedinin üzerinde toplam altı deprem felaketi yaşanmış (Erzincan 7.9, Çaldıran 7.5, Gölcük 7.4, Düzce 7.2 ve Kahramanmaraş 7.8, 7.5) ve yurdumuzun birçok kenti yerle bir olup derin acılarla karşı karşıya kalmıştır.

Doğal afetlerle sınanmamız keşke yalnız depremlerle sınırlı kalsaydı. Ne gezer. Yurdun çeşitli yerlerinde yaşanan yüzlerce sel felaketi de milletimizi büyük kayıplar ve derin acılarla karşı karşıya bırakmıştır. Şöyle bir yakın geçmişi hatırlayalım. Yaşanan yüzlerce sel felaketi içerisinde Eylül 1957 de Ankara’da Hatip Çayı’nın taşması, 1981 yılında Rize’nin Pazar ilçesinde meydana gelen taşkın yine Rize’nin Pazar ve Fındıklı ilçelerinde 1983 yılındaki heyelan ve sel felaketi, 1990 yılında Rize’nin Çamlıhemşin ve Trabzon’un Akçaabat ve 1996 yılında ise Of ilçelerinde görülen sel felaketi, 1998’de Trabzon Sürmene’de yaşanan sel felaketi 2009 yılında Marmara Bölgesi genelinde görülen sel felaketleri ve nihayet 2021 yılında Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşanan ve görüntüleri halen hepimizin belleğinde yer edinen korkunç görüntüler.

Bilinen tarihimizde suyla sınavımızdan ne yazık ki başarısız çıktık. Binlerce canımız ve maddi varlıklarımızı selin alıp götürmesine seyirci kaldık.

Suyla sınavımız başarısız da ateşle sınavımız çok mu başarılı. Gözbebeğimiz ormanlarımız çaresiz bakışımlarımızın önünde kül olup gitmedi mi? Seyretmekten öteye ne yaptık?

1988-2021 dönemini kapsayan Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre bu dönemde her yıl sayıları binleri aşan sayıda orman yanığını olmuş (en azı 1997 de 1337 adet) ve her yıl binlerce hektar arazimizi bu yangınlar sonucu kaybetmişsiz.

Bu dönemde 1988 yılı 18.210, 1994 30.828, 2000 26.353, 2008 29.479, 2020 20.971, ve nihayet 2021 139.503 hektarlık orman alanını kaybettiğimiz yıllar olarak öne çıkmışlardır. 2021 yılının 139.503 hektarlık kaybı dönemin açık ara en büyüğü olarak gerçekten ciğerlerimizi yakmıştır.

Bu yaşadıklarımızın tamamını doğal afet olarak niteleyebiliriz. Ancak, doğal afetlerin ya sebebi ya da etkisini büyüten olarak ne yazık ki insan faktörü öne çıkmaktadır.

Artık hepimizin diline pelesenk olduğu gibi “deprem öldürmez, bina öldürür” deyişinde ifadesini bulduğu gibi siz çağın teknolojisinin gereklerine uymazsanız, işin üç kağıdına kaçarsanız, malzemeden çalar doğru dürüst zemin etüdü yaptırmaz ya da yaptırılanları göz ardı edersiniz. Yaptığınız binalar da en küçük sarsıntıda yıkılır.

Dere yatağının içine imar izni verir bina yaparsanız sel onları götürür.

Ormana gereken özen ve saygıyı göstermez, çıkan yangını söndürecek önlemleri almaz ve uygulamazsanız alev de yurdun yeşil zenginliğini yakıp kavurup çöle çevirir.

Milletimizin doğal afetler ve kendi kusur ve ihmalleri sonucu yaşadığı felaketler bunlarla da sınırlı değildir Heyelan ve çığ felaketleri, insan kaynaklı iş ve trafik kazaları say say bitmez. Birçok çağdaş ülke bunların tekini bile yaşamazken biraz kendi kusurlarımızın da eklenmesiyle biz bunların ne yazık ki tamamını her yıl en ağır şekilde yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz. Direnç kazanan genlerimizle ve “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” felsefesine uygun olarak yola devam ediyoruz.

Bir de yaşadığımız ekonomik felaketler var ki doğrusu halen canımızı yakan felaketin bu türüne de gelecek haftalarda değineceğiz.

Felaketten uzak güzel günler görmeniz dileğiyle.