AŞIK VEYSEL Aramızdan ayrılışının 50.yılı anısına

O Türk edebiyatının ve ozan geleneğinin 20.yüzyıldaki en büyük temsilcisidir. Adını ölmez harflerle tarihe kazımış biri uludur.

O benim gurur duyduğum hemşerimdir ve onunla ilgili iki dokunaklı bugün bile aklıma geldiğinde gözlerimi yaşartan anıların baş aktörüdür.

O Sivas’ın bozkır coğrafyasının yarattığı aşıklar geleneğinin Şemseddin Sivasi, Pir Sultan Abdal, Ruhsati Kul Himmet, Suzi, Zaralı Halil söyler gibi temsilcilerinden biri ve en önde gelenlerindendir.

Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğan Veysel iki kardeşini alan çiçek hastalığına 7 yaşında gözlerini vermiş ve o yaşlarda belleğine kazıdığı bu dünyanın güzellikleri, renkleri dışında karanlıklara hapsolmuştur. O elim olaydan sonra Veysel artık gözünün yerini alan gönlüyle görmeye başlamıştır. Onun doğaya, sevgiye, dostluğa yönelik aşkı karanlığını aydınlığa döndürmüş ve o aydınlık bugün hepimizin içini ısıtan, sevginin, dostluğun, yaşamın en güzel, en özlü, en duygusal örnekleri olarak toplumumuza mal olmuştur.

Doğa aşkını dillendirdiği kara toprak şiirinde;

Karnın yardım kazmayınan, belinen,

Yüzün yırttım tırnağınan, elinen,

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sadık yârim kara topraktır.

Dizeleri ile toprağın, doğanın dostluğunu ne güzel anlatmıştır.

Ya yaşam felsefesi,

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

Şeklindeki dizelerden daha iyi anlatılabilir miydi?

Güzelliğin göreceli olduğunu şu dizelerden daha güzel nasıl anlatabilirdiniz?

Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulamam

Gönlümdeki köşk olmasa.

O şiirlerinde, türkülerinde bu ülkenin kurucusu Büyük Atatürk’ü de unutmamıştır.

Ağlayalım Atatürk’e

Bütün dünya kan ağladı

Başbuğ olmuştu mülke

Geldi ecel can ağladı.

Dizelerinin de yer aldığı Atatürk’e ağıt şiiri ile onun kaybından duyduğu üzüntüyü söze ve saza dökmüştür.

Yukarıda belirttiğim gibi bu ulu Ozanla iki anım var. İlki ellili yıllarda Sivas’ta orta okuldayım. Aşık Veysel’i sınıf sınıf gezdirip türkü söyletip öğrencilerden kuruş kuruş para topluyorlar. Aşık Veysel o tarihlerde de bilinen sevilen bir ozandı. O çocuk mantığımla bile bu uygulamayı kabullenip içime sindirememiştim. Bugün ise öfke duyuyorum.

İkinci anım, eğitim için Almanya’ya gitmek üzere olduğum günlerdeydi. Gitmeden Ulus’ta hergele meydanı tabir edilen yerde bulunan Köprülü Otel isminde çok vasat bir otelde öğrenci yurduna geçinceye kadar geçici olarak kalan üniversiteye yeni kaydolmuş iki arkadaşım Naci ve Oğuz’a veda etmek için gittim. Aynı otelde tanıştıkları kendilerinden daha yaşlı bir arkadaşları ile birlikteydiler. Sohbet ederken Sivaslı olduğumuzu öğrenen bu kişi “otelde kalan başka hemşerileriniz de var. Sizin de tanıdığınız biri. Gelin sizi bu hemşerinizle tanışmak için ona götüreyim” deyince gittiğimiz odanın yarı aralık kapısından yatağının üzerinde oturan Aşık Veysel’i gördüm. Kapıyı tıklatıp içeri girdik. İkinci bir kişi daha vardı odada. O da sanıyorum oğullarından biriydi.

Bizi oraya götüren kişi Aşık Veysel’e “Aşık bak sana hemşerilerini getirdim. Bunlardan birinin adı Ertuğrul yakında okumak için Almanya’ya gidiyor. Seni bir daha ne zaman görür ne zaman dinler, bu genç hemşerine bir şeyler çalmak ister misin?” diye seslendi.

Şimdi tam olarak aramızda nasıl bir konuşma geçti hatırlamıyorum. Ama, hatırladığım sazını eline alarak bize birkaç parça çalıp söylediğiydi. O günün koşullarında elimizde ne fotoğraf ne ses kayıt makinası bulunmuyordu ki, bu tarihi anı kaydedelim. Kendisiyle vedalaşıp ayrıldık. Hayattayken bir daha karşılaşmadık.

Bu ülke değerlerinin kıymetini ancak öldüklerinden sonra takdir etmek gibi bir geleneğe sahip, o tarihe mal olmuş sanatçıyı üç beş kuruş için kapı kapı dolaştıran, Ankara’nın o tarihler için en sıradan otellerinde kalmak durumunda bırakan bu ülke Veysel’e de farklı davranmamıştır.

Ölümünden sonra Kültür Bakanlığı evini müze haline getirmiş, köyünde anma törenleri düzenlenmesi gelenek haline getirilmiş, cumhuriyet üniversitesine bağlı bir meslek yüksek okuluna onun adı verilmiş, “Vefa” kategorisinde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülmüş, Sivas Atatürk ve Kongre Müzesi’nde anısına bir oda oluşturulmuştur.

Heykelleri dikilmiş onunla ilgili birçok etkinlik yapılmıştır.

Bunlar yapılırken ne yazık ki o aramızda değildi. Bunların hiçbirinin onuruna yaşarken sahip olamamıştı.

Zaten ne diyordu;

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır.

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Benim sadık yârim kara topraktır.

Evet bu dünyadan elde edemediği dostluğu, vefayı, takdiri umuyorum sadık yâri kara toprakta bulmuştur.

Işıklar içinde uyu büyük Ozan.