BURUK BİR YENİ YIL YAZISI

2001 yılına girişimizi hatırlıyorum. Yer yerinden oynamıştı. İnsanlık tarihinin bilinen ikinci bin yılının bitişine tanık olmuş kişilerdik. Hep düşünürüm, acaba ilk bininci yılın bitişinde de insanlar benzer duygular yaşamış mıydı? Ya tarihlerine farklı başlangıçlar kabul edenler için, bizler için olağan üstü saydığımız bu tarihi değişim herhangi bir anlam taşımış mıdır?

Aslında büyük anlam yüklediğimiz yılın ardından peş peşe devirdiğimiz diğer yıllardan ne farkı vardı? Önemli olan o yılın nesnel değerinden daha çok o yılda neler yaşadıklarımız değil midir?

Meseleye bu açıdan bakınca insanlık alemi de ulus olarak biz Türkler için de yeni milenyumun yıllarının genel olarak kıvanç, mutluluk içinde geçmiş güzel anılarla bezenmiş yıllar olduğunu söylememiz ne yazık ki pek mümkün değil.

Şöyle bir geriye yaslanıp düşünün bakalım bu yıllarda neler yaşadık?

  • Dünya yeni milenyumun başlangıcında 11 Eylül 2001 de New York’taki ikiz kulelere ve Washington’da Pentagon’a yapılan saldırıyı yaşadı. İnsanın kanını donduran bu cüretkâr saldırıda 3000 kişiye yakın kayıp yaşanırken ABD’nin liderliğinde Müslüman ülkeleri ve bu ülkelerin diktatörlerini hedef alan yeni bir hareket başlatıldı.
  • Bu hareket ilk hamlesini NATO ülkelerinin katılımı ile Afganistan’da yapmış ve bu ülke işgal edilmiştir. Uzun yıllar boyunca kan ve göz yaşı içinde yaşayan bu ülkeye demokrasi getireceğiz derken Taliban gibi orta çağ artığı gerici bir rejime bırakılıp çıkılmıştır.
  • Ardından kimyasal silah bulunduruyorlar yalanı ile işgal edilen Irak’a da demokrasi getirme operasyonu başlatılmış, işgal edilen ülkenin diktatörü Saddam Hüseyin idam edilmiş, ülke etnik ve mezhepsel çatışmalarla yine kan ve göz yaşı içinde bugünlere gelmiş olup, geleceği halen meçhuldür.
  • 2008 yılında Rusya ve Gürcistan Osetya, Abhazya meselesi nedeniyle karşı karşıya gelmiş ve sıcak savaş bu kez doğu sınırlarımıza ulaşmıştır.
  • Derken Tunus’ta başlayan ve rejim değişikliği ile sonuçlanan Arap baharı harekâtı, ardından Mısır, Libya ve Yemen’de rejim değişikliklerine neden olmuş, özellikle petrol zengini Libya’ya da demokrasi getirmek amacı bu ülkeyi de halen devam eden kan ve göz yaşına boğmuştur. Kuzey Afrika’ya zulmetmeye doyamayan Fransa burada da karakterinin gereklerini yapmaktan geri kalmamıştır.
  • Ya sonra sıra Suriye’ye demokrasi getirmeye gelmiştir. Sonuç, çoğunluğu ülkemizde bulunan, yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca mülteci, terör yuvası haline gelen bir coğrafya ve ayakta dimdik duran bir diktatör olmuştur.
  • İki binli yılların kaderi bir kere kötü yazılmış diyelim. Bu defa sıra kuzeyimize gelmiş, emperyal hevesi kabaran Rusya kolayca yuttuğu Kırım’ın ardından Ukrayna’nın rus nüfus barındıran doğu eyaletlerine göz koyarak savaşı başlattı. Dünya şimdi enerji ve gıda dar boğazı yaşayarak bu krizin bedelini ödüyor.
  • Tabii dünyanın yaşadığı acılar bunlarla da sınırlı değil. Doğal afetler, bir dizi küçük çaplı savaşlar, çatışmalar, darbeler, terör eylemleriyle de insanlık acılar yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor.
  • Bunlar da yetmemiş insanlık, tarihinin en ilginç salgınlarından biri olan Covid 19 salgının esiri olarak acılar ve kayıplar yaşamıştır.

Bize gelince önemli bir bölümü yakın, hatta sınır coğrafyamızda gerçekleşen bu olaylardan en fazla etkilenen ülkelerden biri olduk. Bu olayların her birinin bizi mutlaka etkilediği gerçek, ancak Suriye’de yaşananlar ise deyim yerindeyse üstümüzden geçti. Ülkemizin, özellikle güney illerimizin demografik yapısını değiştiren, ekonomimize ağır bir yük getiren bu gelişmeler kanaatimce cumhuriyet tarihimizin en olumsuz gelişmeleridir. Avrupa’nın bizi adeta bir mülteci deposu olarak görevlendirmesinin kabulü ise hepimizin içini acıtmaktadır.

Geçen yıllarda yeni yılla ilgili yazdığım yazılara bakıyorum. Neredeyse birbirinin kopyası gibi. Olumsuzluklar. En önemlisi de umutsuzluklar. Hani özlü bir deyiş vardır ya “umudunu kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir” diye. İşte tam da öyle bir durumdayız. Yıldan yıla iyiye giden bir şey yok. Her geçen yıl milletçe yoksullaşıyoruz. Orta gelir grubu neredeyse ortadan kalkıyor. Ülkenin yarısından fazlası asgari ücretle çalışıyor ve bunu bulduğuna şükrediyor. Üretmeyen, istihdam yaratmayan bir ekonomi gençlerine, çalışma yaşındaki nüfusuna çalışarak hayatını kazanma imkânı sunamıyor. Fırsatını bulan yurt dışına kaçmaya çalışıyor.

Kaptırdım gidiyorum, olumsuzlukların tamamını yazmaya kalksam destan olacak. Daha fazla moralinizi bozmayayım.

Hiç mi iyi bir şey yok diyeceksiniz? Var. Yaşadıklarımız, Büyük Atatürk’ün, onun kurduğu cumhuriyetin ve onun koyduğu prensiplerin değerini çok daha iyi anlamamızı ve onlara sımsıkı sarılmamızı sağladı. Her şeye rağmen temelleri sağlam bir cumhuriyetimiz, genç, çalışkan bir nüfusumuz var. Bozulan her şeyi yeniden yoluna koyma, düzeltme azmimiz var. Daha ne olsun?

Cumhuriyetimizin dalya diyeceği yeni yılın tüm ulusumuz ve siz değerli okuyucu ve dostlarım için mutluluk, esenlik, sağlık ve başarı getirmesini diliyor, yeni yılınızı içtenlikle kutluyorum.