MUSTAFA KEMAL ANKARA’DA

18 Aralık 1919 günü Sivas’tan yola çıkan Mustafa Kemal ve maiyetindekiler zor koşullarda geçen 9 günlük bir yolculuğun ardından 27 Aralık’ta Kızıl Yokuş eteklerinde Ankara’ya ulaştılar.

Kurulan Seymen alayları başta olmak üzere tüm Ankara kurtuluş umudu Paşalarını karşılamaya çıkmıştı. Davullar, zurnalar çalmakta, adeta bir bayram havası yaşanmaktadır.

Mustafa Kemal’i “millet yolunda can vermeye geldik” diye karşılayan yiğit Ankara halkı Amasya Tamimi ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri ile “milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” haykırışı ve kararlılığı ile milletin sesi ve temsilcisi olarak o gün tüm içtenliği ile bağrına basmış, onunla bir ve bütün olmuştur.

Bir yazımda ifade ettiğim gibi işte o günden sonra “Mustafa Kemal Ankara’dır, Ankara Mustafa Kemal”. Bu kutlu şehir Atatürk’le küllerinden doğmuş, özgürlüğün, cumhuriyetin ve devrimlerin yeşerdiği, tüm ulusun umut kapısı başkentimiz olmuştur.

O büyük insan yaşamının en mutlu, en coşkulu en verimli yıllarını bu kentte geçirmiştir.

Dolaşın Ankara’yı hiçbir yerde bu kent kadar Atatürk ve Cumhuriyet soluyamazsınız. Bu kentin havası dolu dolu Mustafa Kemal, Cumhuriyet, özgürlük ve inanmışlık kokar.

Milletin iradesi, temeli 23 Nisan 1920’de atılan gazi meclisimizle bu kentte temsil edilmiş, kutsal savaşın bütün kararları burada alınmış, Polatlı’dan top seslerinin duyulduğu günlerde bile bu kentin inanmışlığı, kararlılığı asla sarsılmamıştır. Bu nedenle Ankara gerçek bir gazi kenttir.

Bu kent cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı, milletimizi çağdaşlıkla buluşturan devrimlerin filizlenip yeşerdiği yerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi bu kentte yazılmıştır. Tarihte birçok kent kurucularının isimleriyle anılmıştır. Ankara belki böyle isimlendirilmemişse de o bir Mustafa Kemal şehridir. O bir Atatürk kentidir. O büyük önderin eserlerinin en önemlilerinden biridir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde tüm Anadolu kentleri gibi ihmale uğramış 30 bin nüfuslu, yazları tozun toprağın kol gezdiği, sıtma yuvası bataklıkları ile ünlü bu tarihi, ancak küçük bir kasaba görünümlü şehir onunla yeniden doğmuş ve cumhuriyetimizin başkenti olmuştur.

Ankara’da nereye gitseniz Mustafa Kemal’in ayak izleriyle karşılaşırsınız. İşte eski Ziraat mektebi, Ankara garındaki küçük direksiyon binası, ilk ve ikinci meclis binaları, karşısında Ankara Palas, Çankaya’daki mütevazi bağ evi ve yeni Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Etnografya Müzesi ve Anıtkabir.

Bu kadar değil tabi ki Ulus’taki büyük Atatürk heykeli, Sıhhıye’deki Zafer Anıtı ve Kızılay’daki Güven Anıtı nereye baksanız onu, ondan izleri görürsünüz.

Atatürk, Ankara’yı çağdaş, genç, Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir başkent yapmak için çok titiz davranmış, devrinin en uzman şehir planlamacısı ve mimarlarıyla bu küçük kasabayı görkemli bir kente dönüştürmenin çabası içinde olmuştur. Prof. Hermann Jansen’e yaptırılan plan o hayattayken sadakatle uygulanmış, ancak Atatürk’ün ölümünden ve Jansen’in danışmanlıktan ayrılmasından sonra maalesef bu planda büyük ölçüde sapmalar olmuştur.

Devletin başta Çankaya Köşkü ve TBMM binası olmak üzere geçmişte bakanlıklar diye anılan bölgede yer alan eski bakanlık binalarının mimarı ise Avusturalyalı Clemens Holzmeister’dir. Şimdi o yılların binalarının asaletine ve ağır başlı görünüşüne bir bakın, bir de bugünkülere.

Atatürk’ün her alandaki mirasını ona layık olacak şekilde koruyamamış olmanın bir örneğini de onun kurduğu bu şehre ihanet ederek gösterdik diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen bu kent onun eseri ve aziz hatırası olarak var olmaya devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti var oldukça onun önderi olan Aziz Atatürk de Anıttepe’den kentini kucaklamaya onunla yaşamaya devam edecektir.

Kentimize hoş geldin Atam. Ankara senin hemşerisi olmanla gurur duyuyor. Sana minnet ve şükranlarını sunuyor.