Hayatımın 12 yılı öğrenci ve diplomatik görevli olarak Almanya gibi batının en gelişmiş ülkelerinden birinde geçti. Keza görevim nedeniyle dünyanın hemen tüm coğrafi bölgelerinde çokça adı geçen geçmeyen bilinen bilinmeyen ülkelerinde bulundum. İşte bu yaşanmışlık ve gözlemlerimle milletçe yaşamı adeta bir cambaz gibi yaşadığımızı söylüyorum.
Cambazları inanıyorum tanımayanız yoktur. En bilineni, elinde bir denge sopası ile hatta bazen o da olmadan yükseklere gerilen ince bir ipin üzerinde akıllara durgunluk veren hareketlerle izleyenlerin yüreklerini ağızlarına getiren ip cambazlarıdır.
İşte bizlerde böyle adeta bir ip cambazı mahareti göstererek hayatımızı sürdürüyoruz.
21.asrı yaşarken halen elektrik kesintileri ile neredeyse her hafta günümüz gecemiz kararıyor. Ya asansörün içinde sıkıntılı dakikalar geçirmek zorunda kalıyoruz, ya sevdiğimiz bir dizinin, maçın ortasında.
Büyük kentlerimiz doğru dürüst başta metro olmak üzere kamu ulaşım ağı ile örülmediği için hiçbir yere zamanında ve sıkıntısız ulaşamıyoruz. Trafiğimiz bir keşmekeş, adeta vahşi bir ortamda vahşi yaratıkların birbirlerine hamle yapıp üstünlük sağlamaya çalıştığı tam bir kaos arenası. Batı benzeri kurallarımız var ama uyan bulursanız.
Yollarımız delik deşik, belediyelerimiz halen rögar kapakları ile yolları aynı seviyede yapamadığı için aniden önünüze çıkan bir rögar kapağından kurtulamayıp ya aracınızı kullanılmaz hale getirir ya da ani direksiyon kırdığınızdan yüzde yüz suçlu sayılacağınız bir kazaya neden olursunuz.
Siz siz olun yaya yoluna adım atınca burası benim dokunulmazlık alanım diye düşünme saflığını göstermeyin, gözünüzü ya hastanede ya gerçek dünyada açarsınız. Kazalarımız fıtratımızın sonucudur, karayollarında, demiryollarında sevdiklerinize kavuşmaya giderken ecele kavuşmanız da güçlü olasılıklardandır.
Madenlerimiz, fabrikalarımız, inşaatlarımız her türlü risk göz önüne alınarak çalışılması gereken cesaret sınama alanlarıdır. Evinize ekmek götürmeye çalışırken bir gün sizi götürürler ekmek götürdüğünüz evinize.
Sokaklarınız vahşi batının kasabalarını aratmayacak kabadayılıkların, silahlı, silahsız çatışmaların her gün yaşandığı film platoları gibidir. Sakın meraklanıp balkona çıkmaya, öyle ortalıkta fazla dolaşmaya heveslenmeyin. Sonra bir kaza! kurşununa hedef olursunuz.
Hastalanırsınız aylar sonraya randevu verirler, doktor teşhis için mr, tomografi gibi bir tetkik ister yine aylar sonrasına gün alırsınız, eğer şansınız ve vadeniz varsa tedavi olursunuz.
Ne bileyim param var özel hastaneye giderim derseniz, hiç gereği yokken ameliyat olmanız işten değildir.
Okulunuzu bitirir master, doktora yaparsınız artık hayata tam hazırım diye düşünürsünüz ama bu güzel ülkemin koşulları öyle düşünmez. İş imkanları sizin okul başarınızdan daha çok yakınlıklarınıza ve ait olduğunuz tarafa bakılarak dağıtılmaktadır. Dolayısıyla bakakalırsınız.
İşe girdiğinizde aldığınız parayla asgari düzeyde de olsa çağdaş koşullara uygun bir yaşama ulaşabileceğinizi sanıyorsanız yanılırsınız. Zira aldığınız ücret kiranızı karşılamaya bile yetmez, gerisi gerçekten cambazlıktır. Bir kredi kartından para çekip diğer kredi kartının asgari ödemesine denk düşürmeyi beceren ince hesapların ustası olursunuz.
Her ay diğer ülkelerin bir yıllık fiyat artışlarının üzerinde yükselen fiyatlar karşısında ne yaparsınız? Şaşırıp şaşırıp kalır mı, yoksa ne bulursanız alır mısınız? İşte orası da sizin maharetinize kalmış, tabii paranız varsa.
Yoldan geçerken başınıza saksı düşer, neden öyle bakıyorsun diyenlerle başınız belaya girer, önünüzdeki park bir anda alışveriş merkezi olur, her gün gelip geçtiğiniz sokak burası benim diye biri tarafından kapatılır.
Soğuklarda ısınmak, geceleri aydınlanmak, sevdiklerine gidip gelmek varlıklıların harcı olur, eski Türkiye’de hiç değilse kafası bozulan, efkâr basan her yurttaşın şöyle iki tek atması artık lüks, et, süt, meyve, sebze günlük yaşamımızdan uzak olur. Peki bütün bunların altından bu cefakâr, fedakâr millet nasıl kalkar diye sorarsanız, nasıl olacak, ip cambazı maharetiyle derim.