TEFTİŞ KURULLARI

Şimdilerde pek adı şanı duyulmayan teftiş kurulları cumhuriyetimizin en önemli kurumlarındandı.

Tüm bakanlıkların, bağımsız müsteşarlık ve genel müdürlüklerin tamamının mutlaka bir teftiş kurulu vardı.

Teftiş kurulları bakanlıklarda doğrudan bakana, diğerlerinde de o kuruluşun en üst düzey amiri kimse ona bağlı olarak görev yaparlardı.

Teftiş kurulları görev yaptıkları idari birimde adına denetim yaptıkları kişi dışında kalan makamı ne olursa olsun kişiler, birimler, bağlı kurum ve kuruluşlar hakkında her türlü inceleme ve soruşturma yapma yetkisine sahiptiler.

İdari yapımızın önemli kurumlarının; başta Maliye, Ticaret, Gümrük gibi bakanlıklarla, kamu ve özel bankaların, iktisadi devlet kuruluşlarının önemli bir bölümünün “kariyer teftiş kurulları” bulunurdu.

Bu teftiş kurullarına alınanlar ince elenip, sık dokunarak sıkı bir elemeden geçirilirlerdi. Teftiş kurullarına girmek hukuk, siyasal, iktisat öğrenimi gören başarılı mezunların başlıca hedefiydi. Teftiş kurullarına giriş sınavları aylar öncesinden ilan edilir ve bu sınavlara girme hakkına sahip okulların mezunları arasında zorlu bir rekabetin fitili böylece ateşlenmiş olurdu.

Önce yazılı sınav yapılır. Bu sınavda başarılı olanlardan bir bölümü ayrıca sözlü sınava alınırlardı. Bu sınavda da başarılı olanlar müfettiş yardımcısı olarak göreve başlatılırdı.

Sonrasında deneyimli müfettişlerin yanında tam bir yetiştirme ve mesleğe hazırlama programı uygulanırdı. Muavinlik süresi 3 yıldı. Bu süre zarfında en az 3 müfettişten olumlu sicil almak gerekirdi. Olumlu sicil alamayanlar bu 3 yılın sonunda yapılan yeterlik sınavına alınmazlar ve idarede bir göreve nakledilirlerdi.

Yeterlilik sınavı tekrarlanması mümkün olmayan bir sınavdı. Yani başaramadınız mı teftiş kuruluna veda ederdiniz.

Bu kadar sıkı koşullarda seçilip yetiştirilen müfettişlerin çalıştığı teftiş kurulları idarenin yönetim kademeleri için bir kurmay okulu fonksiyonunu yerine getirirlerdi.

Kariyer teftiş kurullarına sahip kurum ve kuruluşların en üst kademelerinde genellikle müfettiş kökenliler yer alırdı.

Devlet seçip yetiştirdiği bu sınıfa itibar eder, bonkör davranırdı. Müfettiş yardımcılığı sınavını veren genç müfettişler üçlü kararname ile (bakan, başbakan, cumhurbaşkanının imzaları) ile atanırlar. O tarihlerde bir genel müdürden fazla para geçerdi ellerine.

Ben müfettişlikle ilk memuriyet hayatına başladığım T.C. Ziraat Bankasında tanıştım. 20 yıllık memuriyeti olan amirimiz yemekhanede tepsi elinde sıra beklerken, genç müfettişler garsonların hizmet ettiği, kolalı örtülü masalarda yemek yerlerdi. Bankanın genel müdür, genel müdür yardımcıları ve tüm önemli müdürleri müfettiş kökenliydi.

Teftiş kurulları çok önemli görevler yaparlardı. Bir denetimle karşı karşıya kalacağı ihtimalini hiç aklından çıkarmayan idari birimler dikkatli davranır, kamu yararına sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışır, hukuk dışına çıkmayı akıllarının köşesinden bile geçirmezlerdi. Aksi davranış gösterenler zaten denetimler sonucunda yaptıklarının cezasını öderlerdi.

Gazetelerin manşetlerini şimdilerde pek rastlamadığımız şekilde denetim raporları ile saptanan yolsuzluk, usulsüzlük haberleri süslerdi.

Müfettişler görevlerini hukukun gereklerine uyarak ve vicdanlarının sesini dinleyerek yaparlardı. Kendilerinin kuruluş yasalarından ve her kariyer teftiş kurulunun mutlaka sahip olduğu, danıştay incelemesinden geçtikten sonra bakanlar kurulu kararı ile yürürlüğe konulan ve bugün maalesef artık var olmayan “tüzük”leri bulunurdu.

Gördüğü yolsuzluk üzerine denetim yaptığı önemli kuruluşun tüm yönetim kurulu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunan bir müfettişler grubunun bu eylemi üzerine, “benden izin almadan nasıl böyle bir şey yaparlar” diye terslenen bakana teftiş kurulu başkanının “bu müfettişlerin hukuken sahip olduğu bir haktır. Bunun için sizden izin almasına gerek yoktur” cevabını verdiğinin tanığıyım.

Teftiş kurulları denetim ve rehberlik birimi adı altında güya varlıklarını sürdürüyorlar, ama adlarını duyan, ne yaptıklarını bilen var mı?