YEREL YÖNETİCİLERİMİZİ SEÇİYORUZ

31 Mart Pazar günü ulus olarak sandık başlarına gideceğiz. Başta büyükşehir belediye başkanları ile belediye meclis üyelerini ve muhtarları seçeceğiz.

Adı üzerinde, seçeceklerimiz eğer yaşadığımız yerler büyük kent statüsünde bir yer ise bunun başkanı, yaşadığımız ilçenin belediye başkanı, bu belediyenin meclis üyeleri ile mahallelerine hizmet veren muhtarlar. Yani bize yerelde hizmet verecek kişiler.

Baktığımızda ülkemizde yerel yönetimlerin verdikleri hizmetlerin günlük yaşamımızda büyük yer tuttuğunu ve çok önem taşıdığını görmekteyiz.

Kentin planlanması, musluğumuzdan akan su, kentin temizliği, yol, kaldırım, kanalizasyon alt üst geçitler gibi alt yapı hizmetleri ulaşım, sosyal ve eğitsel hizmetler. Kentlerin akciğerleri olarak nitelendirebileceğimiz yeşil alanlar, parklar ve burada belki hatırlayamadığım bir dizi hizmet.

Bu hizmetler o kentte yaşayan her bireyin yaşamına dokunan, dokunduğu bu yaşamları kolaylaştıran veya zorlaştıran bir etkiye sahiptir.

Musluğunuzdan bir gün su akmadığını düşünün. Düşüncesi bile zor gelen bu durumları biz geçmişte çok yaşadık. Ne kadar hayati öneme sahip olduğunu yaşayarak deneyimledik.

Yalnız bu kadar mı? Akan suyun sağlıklı olduğundan da emin olmamız gerekmektedir. İşte size bu güvenceyi verecek olan yerel yönetiminizdir.

Bu örnekleri değişik alanlar için verebiliriz. Hepimizin yaşadığı yerin bir yerel yönetimi var. Acaba, bunların kaçı çağdaş bir belediyeciliğin gereklerini yerine getirebiliyor.

Ben diğer kentleri değerlendirebilecek durumda değilim. Yaşadığım Ankara ve özelde Çayyolu bölgesi için yaşadıklarımı, gördüklerimi sizlerle paylaşabilirim.

Ankara belediyecilik aşısından yıllardır maalesef başarılı uygulamalara sahne olamıyor. Başta benim yaşadığım Çayyolu olmak üzere caddeleri, sokakları delik deşik, yama üzerine yama yapılarak sanki asfaltta değil de ham arazide gidermiş duygusu yaşatan bir yapıda. Kiminin sorumlusu Büyükşehir, kimininkinin ilçe belediyesi; ikisinin de birbirlerinden farkı yok.

Kaldırımlar her 5-10 yılda bir yenilenmesine rağmen çoğu yürünecek gibi değil. Gayri muntazam, kırık, dökük. Yaşamımın uzun yıllarını geçirdiğim bizden çok zengin bir ülke olan Almanya’da prestij bölgeleri ve caddelerin dışında kaldırımlar basit bir şekilde asfaltla kaplıdır. Ucuz, temiz, işlevsel ve dayanıklı. Bizim gibi sürekli kaldırım yaz bozu yok.

Caddelerimizin, sokaklarımızın çoğunun trafikle ilgili çizgileri işaretlemeleri ya eksik ya silinmiş. Her yere genel bir bakımsızlık egemen.

Yeşil alanlar batı standartlarının çok altında ve çoğu bakımsız. Bazıları ilgisizlikten adeta kaderine terkedilmiş.

Gordion AVM’nin arkasında Eskişehir yoluna paralel bir parkın tüm aydınlatma direklerinin iç donanımları ya çalınmış veya tahrip edilmiş. İlgili mercilere iletmemize rağmen ilgilenen çıkmadı. Tüm şehirlerimiz gibi Ankara da bir beton yığını haline geldi. Kentin nefes alacağı yeri kalmadı.

Tabii en anlayamadığımız da belli bir imar düzeni olduğunu düşündüğümüz semt bölümlerinde 3-4 katlı binaların arasından bir mızrak gibi göğe doğru uzanan 30-40 katlı binalar oluyor. Yanı başındaki arsalara küçük binalar yapılırken ortaya çıkan bu devasa yapıların hangi gerekçeyle izin alabildiklerini doğrusu anlayamıyoruz.

Batıda büyük metropol kentlerin toplu ulaşımda kullandıkları en önemli vasıtalar metrolardır. Her türlü hava koşulunda emniyetle çalışan, önünde herhangi bir engel olmadığı için dakik ve seri hareket eden bu vasıtalar her ne hikmetse ülkemize gelmekte çok geç kaldılar. Biz toplu taşımayı belediye otobüsleri, yetmedi halk otobüsleri ve de bize has bir yöntem olduğu için de öğündüğümüz dolmuşlarla çözdük. Daha doğrusu çözdüğümüzü sandık. Oysa bu yöntemlerle kent trafiğini de içinden çıkılmaz hale getirdik.

Geç de olsa anladık ki belli bir büyüklüğe ulaşan metropol kentlerin toplu ulaşım ihtiyacını metrolar olmaksızın karşılamak mümkün değil.

Bunun üzerine harekete geçen büyük kentlerimizden en başarısızı bizim başkentimiz oldu. Dönem belediyesinin en sonunda nefesi tükendiği için Ulaştırma Bakanlığı’na devrettiği metro hatları uzun yıllar sonra güç bela açılabildi.

Batıda metrolar istasyon istasyon sürekli genişler. Bu genişlemeden temin edilen gelirle yeni istasyonlar eklenerek genişleme adım adım sürdürülür. Çayyolu metrosu 2014 Martında açıldı. 5 yıl geçmiş olmasına rağmen halen tek bir durak dahi ilave edilemedi.

Metro duraklarının çevresinde geniş otoparklar planlanması gerekirken bu yapılamadığı için metro duraklarının çevresindeki tüm caddeler sokaklar metroyu kullanan kişilerin araçlarının işgali altındadır.

Biz öyle aşırı isteklere sahip değiliz.

–           Aracımızla yolda çukura düşmeden, rögar kapağına çarpmadan gidebilelim

–           Kaldırımda başımıza bir şey gelmeden, üzerine bastığım taştan çamur sıçramadan yürüyebilelim

–           Kaldırımlara, yaya geçitlerine araçlar park etmesin, park eden araçlar yüzünden işlek caddelerin şeritleri işgal altında kalarak trafik sıkışmasın.

–           Temiz bir hava soluyabilelim.

–           Musluğumuzdan temiz su aksın.

–           Yollarımız, kaldırımlarımız, yeşil alanlarımız bakımlı ve temiz olsun.

–           Kışın veya yağmur yağdığında yollarda esir kalmayalım.

–           Nefes alacağımız yeşil alanlarımız olsun.

–           Aracımızı kilitlenmiş bir trafikte kullanmak durumunda kalmayalım.

–           Toplu taşıma vasıtaları ile kentin tüm önemli noktalarına makul sürelerde makul fiyatlarla ulaşabilelim.

İşte bunlar istediklerimiz. Varsa abartı siz söyleyin. Bunları becerebilecek yerel yöneticileri görmek istiyoruz.