BENİM TİCARET BAKANLIĞIM

T.C. Ziraat Bankasında önce memur, sonra giriş ve yarışma sınavını kazanarak müfettiş yardımcısı olmuştum. Aynı dönemde Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun da sınavına girmiştim. Bu sınavı da kazanmam üzerine bir yaz başlangıcında kendimi Ticaret Bakanlığı’nın çatısı altında buldum.

Bugün Yargıtay ek binası olarak kullanılan, cepheden eski Başbakanlık binasına, yandan Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’na komşu olan bu bina benim en verimli, en özlemle andığım çalışma yıllarımın geçtiği yer olmuştur.

Bu çatı altında Müfettiş Yardımcısı, Müfettiş, Genel Müdür Başyardımcısı, Genel Müdür olarak görev yaptım. Sonra bir gün Bakanlığımızın Dış Ticaret kısımının Maliye’nin hazinesi ile birleşmesi sonucu kurulan Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın da aynı binada hizmet vermesi ile bu çatı altındaki hizmet yıllarım devam etmiştir.

Ancak, benim buradan değineceğim husus bu fiziki mekândan ziyade Ticaret Bakanlığı kimliğidir.

Ticaret Bakanlığı’na daha adım attığım ilk aylarda dikkatimi çeken Bakanlığın karpuz gibi ikiye ayrılmış görüntüsüydü. Bir yandan ellerinde pipoları, puroları ile caka satan yurtdışı, daha çok da batı görmüşler topluluğu Dış Ticaret Dairesi Reisliği, diğer taraftan sanki taşralılar gözüyle bakılan diğer birimler.

Diğer birimler diye nitelediğim İç Ticaret, Teşkilatlandırma Genel Müdürlükleri, Standardizasyon Daire Başkanlığı gibi en başta sayabileceğim birimler kalifiye eleman bulamadıkları için bu gereksinimlerini Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi ilgili kuruluşların çoğu teftiş kurulu mensupları ile karşılamaya çalışıyordu. Bakanlık adeta bağlı ve ilgili kuruluşların yönetiminde gibiydi.

Kendi kuruluşlarının üst yönetiminden sicil alan bakanlık yöneticisi rolündeki banka görevlisi sırasında buralara talimat gönderiyor, gerektiğinde onları eleştiriyordu. Söylediklerim tabii sözün gelişi. Böyle bir şey yapmaları söz konusu bile olamazdı. Diğer taraftan Dış Ticaret mensupları kendilerini kendi birimleri içerisine adeta bir koza içinde saklanır gibi hapsetmişlerdi. Dış Ticaret’in kapısı içe doğru zor açılırdı! Diğer birimlerden buraya gelmek, “zoru başarmak” demekti. Çünkü içeri giren her yeni kişi dış atama pastasından bir payın eksilmesi demekti.

Dış Ticaret kapısı zaman zaman dışa doğru açılır ve gözden düşen kimseler bu tarafa postalanırdı. Bu, o kişinin dış ticarette elde ettiği tüm kariyerini kaybetmesi demekti. Çünkü oradaki anlayış kişiye değil, birime bağlı bir kariyer anlayışıydı. Bu nedenle İç Ticaret ve Teşkilatlandırma Genel Müdürlüklerine, Dış Ticaret’ten gönderilenler genelde dünyaları yıkılmış, hevesleri kursaklarında kalmış küskün kişiler olurdu ve dolayısıyla bunlardan efektif olarak yararlanmak pek de mümkün olmazdı.

İşte horlanan, beğenilmeyen, taşralı gibi görülen bu birimler acaba hangi görevleri yaparlardı. Daha doğrusu yapmaya çalışırlardı. Yaptıkları görevin Türkiye ekonomisi açısından önemi neydi? Kısaca bunlara da değinmek istiyorum.

İç Ticaret bu birimlerden biriydi. Bankacılık, sigortacılık, ticaret şirketleri, ölçü ve ayarlar ilk ağızdan aklıma gelen bu genel müdürlüğün uğraş konularıydı.

Geçmişte Hazine Müsteşarlığı’nın, günümüzde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun tüm görev ve yetkilerini bu genel müdürlük yapıyordu. Tamamı bir şube müdürüyle birkaç memurdan ibaret bu müdürlük Türk bankacılık sisteminin kuruluşuna, işleyişine, denetimine yönelik tüm hizmetleri yerine getirmeye çalışıyordu ve kimse böyle bir garabete müdahale etmiyordu. Sonunda bu görev ve yetkiler uçtu gitti.

Keza bugün Hazine Müsteşarlığında bir Genel Müdürlük eliyle yürütülen sigortacılık hizmetleri bizim bakanlığımızda o tarihlerde yine bir şube müdürü ve birkaç memur eliyle yürütülmekteydi. Aynı şekille tüm ticaret hayatı, şirketlerin kuruluşu, genel kurulları, anlaşmazlıkları, denetim sonuçları gibi her biri onlarca, yüzlerce çalışanı meşgul edecek bu işler de bu iç ticaret Genel Müdürlüğünün görevleri arasındaydı.

Keza ticaret odaları, sanayi odaları, ticaret borsaları ticaret hayatının ölçüler ve ayarlarla ilgili işleri de aynı genel müdürlüğün uğraş konularındandı.

Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü ise başta Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatifleri olmak üzere binlerce kooperatif ve bunların devlet tarafından desteklenen ürünleriyle ilgili çalışmaları yürüten birimdi.

Standardizasyon Müdürlüğü ise günümüzde Ekonomi Bakanlığı’nın önemli genel müdürlüklerinden biri olarak hizmet vermektedir. O tarihlerde Bakanlığımızın dış atama pastasından yararlanamayan bu kesimi Bakanlığın ilgili kuruluşları olan T.C. Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası, Emniyet Sandığı, Toprak Mahsulleri Ofisi, Et ve Balık Kurumu gibi önemli Kamu İktisadi Kuruluşlarının ve buraların sayıları onlarla ifade edilen bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile ilgili hizmetleri de yerine getirmek durumundaydı.

Bugün en az birkaç bakanlığı meşgul eden, hacmi milyar dolarla ifade edilebilen bu görevler o dönemde 3-5 şube müdürlüğü eliyle kör topal yerine getirilebiliyordu. O dönemin vizyon ortaya koyamayan gelişmeleri ıskalayan yöneticilerinden biri değildim. Buna karşın o yılların Bakanlık kadrosunda bulunan genç elemanlarından biri olarak, Bakanlığımızın gerçek konumunu iyi anlayıp, ona uygun bir vizyon koyamadığımızdan dolayı şimdi üzüntü duyuyorum.

O güzelim, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden tarihi yapının içinde var olan gücü anlayıp onu gereği gibi kullanıp, ülkeye hizmet eder hale getirememekten dolayı ben kendi adıma halkımızdan ve bugün her parçası bir başka yere savrulmuş Bakanlığımızdan özür diliyorum.