İNOVASYON FINDIK 1

8 Aralık tarihli yorum yazımızda inovasyon kavramı mercek altına alınmış ve inovasyonun “fayda üreten yaratıcı fikir” olduğunu vurgulamıştık.

İnovasyon yaşamımızın çeşitli alanlarında karşımıza çıkmaktadır. Özel yaşamımızda olduğu gibi kamusal alanda da ender de olsa rastlanabilmektedir.

Sizi yine biraz eskilere götürüp nostalji yaptırarak , geçmiş, ilginç ancak halen uygulamada olan bir inovasyon örneğini aktaracağız.

Sağlıklı ve sevilen bir gıda maddesi olarak bilinen fındıkla gerçek anlamda tanışmam, 1976 tarihinde Ticaret Bakanlığı Dışticaret Genel Sekreterliği’nde İhracat Genel Müdür Başyardımcısı olarak göreve başladığım dönemde oldu.

Fındığın ülkemiz ekonomisi, özellikle ihracatı açısından önemi, bir bölgenin kaderini etkileyen stratejik bir ürün olarak Karadenizlinin hayatındaki yeri etkileyiciydi.

İlk tespitim, fındığın Karadeniz’in düzlükler barındırmayan coğrafyasına ve iklim koşullarına en uygun ve yaygınlık olarak da geniş kitleleri ilgilendiren tek ürün olduğudur.

Cumhuriyet’in ilk 10’lu yıllarında Ordu-Trabzon ekseninin ürünü olan fındık, günümüzde Batı Karadeniz’e ve kısmen Marmara Bölgesi’nin Karadeniz sahillerine kadar yayılmıştır.

Devletin önderliği ile kurulan Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Fiskobirlik) ve bağlı kooperatifleri ile fındık üreticileri örgütlüdür. Fındık üreticisi genelde devletin desteğini yanında bulmuştur.

Türkiye, Dünya fındık üretiminde diğer üreticiler olan İtalya, İspanya ve ABD’den açık ara önde dünya lideridir ve dünya üretiminin hemen hemen dörtte üçünü tek başına karşılamaktadır.

Fındık, 70’li yıllarda açık ara ihracatın lokomotif kalemidir ve 70’li yılların sonunda ihracatın değer olarak tek başına % 20’sini sağlamaktadır.

İlerleyen yıllarda iki kez İhracat Genel Müdürlüğü yaptım. Fındığın önemi nisbi olarak azalmakla beraber görev kapsamım içerisinde her zaman önemli bir uğraş konum oldu.

Göreve başladığımda mekanizmayı çözmekle işe koyuldum. Her yıl Devlet tarafından bir destekleme alım fiyatı (birim fiyatı) ilan ediliyordu. Destekleme alımı yapmak üzere Fiskobirlik, Bakanlar Kurulu kararı ile görevlendiriliyor, alımlar T.C. Ziraat Bankası’ndan sağlanan destekleme alım kredileri ile finanse ediliyordu.

Destekleme fiyatı belirlenirken tüccar kuruluşları (borsa, ihracatçı birlikleri) genelde rekolteyi çok yüksek gösterme ve bu yöntemle fiyatın düşük çıkmasını sağlamaya çalışıyor; üretici kuruluşları (Fiskobirlik, Ziraat Odası) ise tam tersi, rekoltenin çok düşük kaldığını dolayısıyla fiyatın beklenenden daha yukarıda belirlenmesi gerektiğini, aksi takdirde üreticilerin masraflarının karşılığını dahi alamayacakları iddiasında bulunuyorlardı.

Bütün bunların yanında tüccar ve ihracatçı kesimi, diğer üretici ülkelerde fındık ve ikame ürün sayılabilecek bademin rekoltesini, dünya fiyatlarını kendilerine göre yorumlayarak destekleme fiyatını aşağı çekmeye çalışırken, üretici kesimi ise tarım felaket haberleri, dramatik rekolte kayıpları üretim masraflarının tahminlerin üzerinde artış gösterdiği gibi argümanlarla fiyatın yukarıda tespitini sağlamaya çalışırlardı.

Her yıl destekleme fiyatının tespitine esas olmak üzere taraflar bir araya getirilerek bu karşılıklı savların dile getirilmesine fırsat tanınır. Ateşli tartışmalara konu olan bu toplantılar hiçbir zaman bir mutabakatla sonuçlanmaz ve taraflar ak ve kara kadar birbirlerinden ayrı düşerlerdi.

Sonra bize düşen tüm bu hercümerçten doğruları ayıklayıp, devletin resmi organlarının tespitlerinin de yardımı ile o sezonun destekleme raporunu hazırlayıp bir fiyat önerisi ile Bakanlar Kurulu’nun karşısına çıkmaktı.

Genelde Bakanlar Kurulu kararı (sonraki yıllarda Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı) Ticaret Bakanlığı’nın önerisine paralel oluşurdu.

Ancak, zaman zaman aşağı doğru değil ama siyasal motiflerle fiyatın yukarı doğru çekilme arzusu gösterilir, piyasada önemli sorun yaratmayacak ölçüdeki telkin, talimat ve taleplere de uyulmaya çalışılırdı.

Bakanlar Kurulu’nun rutini ise Ticaret Bakanı’nın önerisine her defasında Maliye Bakanı’nın ve bazen de destekleme politikaları kendilerince yürütülen tarım ürünleri açısından sorun yaratacağı düşüncesiyle Tarım Bakanlarının da karşı çıkmaları veya müdahaleleri olurdu. Ancak son sözü Başbakan söyler ve konu sonuçlandırılırdı.

Fiyatın ilanı ile birlikte kıyamet kopardı. Kimse memnuniyet ifade etmezdi. Çiftçi bütün imkânlar zorlanarak verilen fiyatı yetersiz bulur, tüccar bu fiyatla rekabet edilemeyeceğini, stok devredeceğini iddia eder, herkes birbirini ve ayrıca hepsi birden bu öneriyi hazırlayan bizleri ve karar veren hükümetleri topa tutarlardı.

Genelde fiyat ilanından önce, öngörüyle risk alarak alivre satış yapanlar (yani henüz rekolte idrak edilmeden, destekleme koşulları belirlenmeden) eğer koşullar tahmin ettikleri gibi gerçekleşirse önemli kazançlar sağlar, aksi durumda ise büyük kayıplara uğrarlardı. Bu sebeple ticari hayatlarının sonu gelen birçok ihracatçı olmuştur.

Avans dağıtarak yabancılar adına önceden mal toplayan, manav tabir edilen aracılar ise piyasanın önemli aktörleri idi.

Fındık fiyatı belirlenirken geçen yıldan devreden stoklar, üretim maliyetleri, rekoltemizin durumu, rakip ülkeler, rakip ürünler, kurlar hepsi değerlendirilerek ve öncelikle üreticinin maliyetlerinin üzerinde emeğinin karşılığını alması ve enflasyon karşısında ezdirilmemesi amaçlanırdı.

Göreve başladığım İlk sezon olan 1976/77’i deneyim edinerek ve izleyerek geçirdim.

Bir husus dikkatimi çekti. Dış alıcılar esasen Türkiye’deki aracıları, komisyoncuları vasıtasıyla Türkiye’deki üretim maliyetlerini, gemiye kadar olan masrafları tanımlayan FOB masraflarını hesaplayıp bunu ilan edilen destekleme fiyatına ilave edip tüccara, aracıya küçük bir kar da hesaplayarak piyasayı oluşturuyor, malı böylelikle elimizden alıp, bilahare spekülatif davranışlarla yükselttikleri fiyatın müspet farkını kendilerine mal ediyorlardı.”

Yazımızın bu ilk bölümünde mekanizmayı ve durum tespitini anlatarak nokta koyuyoruz.

Gelecek bölümde gerçek bir inovasyon hikâyesi izleyeceksiniz.