Hergün kullandığımız bu kelimenin de modern çağın kullandığımız tüm yeniliklerinin isimlerinde ki gibi kökeninin yabancı olduğunu söyleyerek başlayalım.
Araştırmalarımız, fransızca gidiş-geliş, alışveriş, araç seyrüseferi anlamlarını taşıyan bu kelimenin asıl kökeninin İtalyanca aynı anlama gelen “traffico” sözcüğünden alıntı olduğunu göstermektedir.
Bizim bir Türk Dil Kurumumuz var. Şimdi Türk Tarih Kurumu ile birleştirilen bu kurumun, doğrusu ne iş yaptığını merak ediyorum. Eskiden bir türlü dilimize yerleştirilemeyen, halkımızın kabul etmediği kelimeler, deyimler yaratırdı. Şimdi bu çabayı da görmüyoruz. Dilimiz yabancı kelime ve deyimlerin tam manasıyla istilasına uğramış bulunuyor.
Neyse biz asıl konumuza dönelim. Trafik kelimesinin kökenine değindik. Ne anlama geldiğini ifade ettik. Şimdi sıra trafiğimizin hali pür mealini anlatmaya geldi.
Bir dostum “Oturduğunuz evi, çevreyi, çalışacağınız yeri, yemek yiyeceğiniz lokantayı seçebilirsiniz. Bunu yaparken de aynı kafa yapısında, aynı kültürde yani iyi kötü size benzeyen insanların olduğu yerler olmasına dikkat edersiniz.
Ancak, bir yer var ki, burada birlikte olacağınız insanları seçme özgürlüğüne sahip değilsiniz. Bu trafik ortamıdır” derdi.
Gerçekten de öyle. Sizinle, yaşam felsefenizle, kültür anlayışınızla, eğitim düzeyinizle, hak, hukuk, kural anlayışınızla uzaktan yakından ilişkisi olmayan yaşta, cinsiyette, milliyette, eğitim ve kültür düzeyinde, çok değişik insanlarla bu ortamda ister istemez bir arada olmak zorundasınız. Üstelik bu biraradalık statik bir durum da değildir. Bunların her biri hareket eden, çevreye ve size hayati tehlike oluşturabilecek araçlara kumanda etmektedirler.
Hiç unutmuyorum. Bir televizyon kanalı sokağa çıkarak çok sayıda yetişkin insana ehliyet sahip olup olmadıklarını soruyor ve ardından ehliyet sahibi olduklarını ifade edenlere basit trafik soruları yöneltiyorlardı. Halen üzülerek hatırlıyorum. Yılların şoförü birçok kimsenin günlük hayatımızda trafikte her gün, her dakika karşılaştığımız trafik levhalarının anlamından dahi haberleri yoktu.
Şimdi düşünün nasıl bir tehlikeli ortamda araç kullanmak zorunda kaldığımızı.
Bunlar bilgisizler. Bir de saygısızlar var. Yine bir arkadaşımdan dinlemiştim. Bu arkadaşım yükseköğrenimini Almanya’da yapmış ve yaşamını genelde bu ülke de sürdüren bir kişiydi.
Anlattığına göre yağmurlu bir akşam vakti geç saatlerde kırmızı ışıkta duruyor, önce bir korna sesi işitiyor. Üzerine alınmıyor. Biraz sonra aracının camının vurulduğunu duyuyor. Bakıyor ki aracının yanında biri camını açmasını işaret ediyor.
Şimdi geri kalanını onun ifadeleriyle dinleyelim.
“Camı açtım. Adam hiddetle bana bakıyordu. Bakalım ne diyecek herhalde onu kızdıracak bir şey yaptım diye düşünüyordum. Adam konuşmaya başladı,
- Yahu kardeşim, sen Alman mısın? Görmüyor musun etrafta kimse yok gecenin bu saatinde ne bekliyorsun?
Adam ‘Sen Almanmısın’ı öyle bir tonlamayla söylüyordu ki adeta bir hakaret gibi çıkmıştı bu söz ağzından”
Başımı belaya sokmamak için camı kapattım. O sırada zaten yeşil yanmıştı. Yürüdüm gittim. “
Düşünün, kırmızıda geçmiyorsunuz diye bir de hakarete uğruyorsunuz.
Ben araç kullanırken önümde giden araba şeridini muhafaza edemiyorsa biliyorum ki sürücü mutlaka ya telefonla konuşuyor ya da mesaj çekiyor. En tehlikelisi de siz tam yanından geçerken şeridini kaybedip üzerinize doğru gelmesi.
Türk sürücüleri sinyal lambalarının harcadığı enerji için TEDAŞ’a fatura ödeyecekleri bilincinde olsalar gerek, sinyal lambasını kullanan sürücü sayısı yok denecek kadar azdır. Bazı sürücülerimiz bunu bir araç süsü olarak da kabul ediyor olabilirler.
Gerçi kullananlar da maalesef usulüne uygun kullanmıyorlar. Sinyal işareti verenler, sanki o işareti verince artık şerit değiştirmek onların hakkıymış gibi davranıp, aynalarına bakmadan kendilerini diğer şeride atıyorlar. Çoğu kez hatalı sollama kazaları böyle cereyan etmektedir.
Bu kadar mı say say bitmez trafik ortamında gördüğümüz acınası garip haller. Adam 4’lü flaşörünü yakıyor. O andan itibaren her türlü kuralsızlığı yapmaya hak kazanıyor. Otoyolda 60 Km. ile en sol şeritte gitmekte hakkıdır. Ters yöne girip karşıdan geleni niye karşıma çıkıyorsun diye selektörle taciz etmekte, 4’lüsünü yakmış daha ne istiyorsunuz.
Kaldırımlara, garaj çıkışlarına, hatta yaya yollarına, engelli park alanlarına da kendilerine ayrılmış özel park muamelesi yapanları hangi kategoriye sokayım bilemiyorum.
Trafik maceraları ve saçmalıkları rahatlıkla bir kitap olabilir. Biz kitap yazmayacağız ama devamı haftaya diyoruz.