Birer birer yok edilen veya etkisiz hale getirilen tarımı destekleyen kurumları incelemeye devam ediyoruz.
Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu, 30.04.1963 tarih ve 227 sayılı Kanunla kurularak hayatımıza girmiştir.
– Üreticiyi desteklemek için ürettiği sütü alarak işleyip değerlendirmek,
– Özel sektöre örnek olmak,
– Ülkenin stratejik bölgelerinde örnek tesisler kurarak ve işleterek Türkiye de süt endüstrisinin gelişmesini sağlamak,
– Üretici kesimini örgütlü hale getirmek.
amaçları ön plana çıkarılan kurum, aynı zamanda tüketicinin sağlıklı süt ve süt ürünlerine makul fiyatlarla ulaşmasını sağlayacak koşulları da yaratmıştır.
1968 yılında Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) statüsüne alınmıştır. Eylül 1995 de ise özelleştirilmiştir.
Süt üreticileri genelde küçük tarım işletmeleridir. Bekleme güçleri ve çiğ sütü depolama imkânları çok sınırlıdır. Bu nedenle büyük ölçüde piyasanın insafına tabidirler.
Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesi, bu yönüyle süt üreticilerini örgütlü ve güçlü sanayi firmaları karşısında korumasız bırakmıştır.
Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirmeden önce özellikle üreticinin en çok ihtiyaç duyduğu iç ve doğu bölgelerimizde 35 adet süt ve süt ürünleri tesisi ile hizmet vermekteydi.
Birçoğunun işletme faaliyetlerine devam etmesi kaydı bulunmasına rağmen, özelleştirmenin ardından bu fabrikaların nerede ise üçte biri kapatılmıştır. Kurumun kadrolarında bulunan personelin 2/3 ü işlerinden olmuşlardır.
Özellikle Orta ve Doğu Anadolu’daki tesislerin kapatılması nedeniyle daha çok korumaya ihtiyacı olan bu bölgelerin üreticileri, Marmara ve Ege bölgesindeki üreticilere göre bu durumdan daha çok zarar görmüşlerdir.
Zira, özel sektörün tanınan sanayi kuruluşlarının tamamına yakını faaliyet alanı olarak bu bölgeleri seçmiş olup, bölgenin üreticileri kısmen de olsa ürünlerini bu kuruluşlara vermek imkanına, dolayısıyla bir desteğe sahiptirler.
Ancak, piyasanın 5-6 firmanın hâkimiyeti altında olması, üretici kesimin örgütlü bir yapıya sahip olmaması nedeniyle ortam istismara müsaittir. Oysa “süt denizlerinin ve tereyağı dağlarının üzerinde oturuyoruz” söyleminin dillerde dolaştığı Avrupa Birliği, üreticilerini buna rağmen ısrarla desteklemeye devam etmektedir.
Türkiye’nin, 40 yıllık bir deneyime sahip olan böylesine fevkalâde gerekli bir fonksiyonu yerine getiren bu seçkin kuruluşunu herhangi bir işletme gibi görerek satışa sunması isabetli olmamıştır.
Piyasada faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarının, üretici ve tüketici kesimleri için bir destekleme ve düzenleyici kuruluş gibi hareket etmesini, kâr motifini bir tarafa atmasını beklemek safdillik olur ve eşyanın tabiatına aykırıdır.
Onlar kâr etmek amacıyla kurulurlar ve o amacı gerçekleştirmek, hatta maksimize etmek için çaba sarf ederler. Üreticisine destek olmak ve tüketicisini kalite ve fiyat olarak korumaya almak devletin görevidir.
Zira, bu alan tüm dünya ülkelerinde stratejik olarak kabul gören tarımdır. Gıda üretimidir.
O tarihte özelleştirme kararını alan yetkililerin, bugün sakin kafayla düşündüklerinde herhalde yaptıklarından pişmanlık duyacaklarına inanıyorum.
Et ve Balık Kurumu’nun sütü de bünyesine alarak yeniden hayata geçirmesini beğeni ile karşılıyor ve tez zamanda Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere üretici ve tüketici kitleleri nezdinde varlığını hissettirmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.