Ulusça zor günler yaşıyoruz ve tünelin ucunda görünen bir ışık da yok.
Böyle bir ortamda oturup ciddi analiz yazıları yazmayı saçma buluyorum.
Toplumu saran bu umutsuzluk ve çaresizlik sarmalından ne zaman nasıl çıkılacak doğrusu bilemiyorum.
Ekonomik sıkıntıların, iç güvenlik boşluklarının sonucu toplum adeta bir ateş topuna dönüşmüş, insanlar en küçük bir nedenle birbirlerine kafa göz girmekte hiç tereddüt etmiyorlar.
Trafikte silahların çekilmediği gün yok gibi. Eskiden kavganın bile bir raconu vardı. Kadınların, çocukların önünde kavga etmekten sakınırlardı. Büyüklere, yaşlılara, kusurlu olsalar dahi saygılı davranılırdı. Gözü dönmüş, ilkelleşmiş tipler şimdi ne kadın dinliyor ne çocuk. Yaşlı mı…! daha kolay vur kafasına.
Piyasalar yangın yeri, esnaf siftahsız kepenk kapatırken geniş halk kitleleri en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.
Emeklilerimiz büyük çoğunluğunun eline içinde yeni icat kök maaş üstü zamla birlikte 12.500 TL geçiyor. Hangi gereksinimini karşılar bu parayla?
Emekliler böyle de çalışanlarımız farklı mı? Asgari ücret neredeyse genelleşmiş. Çalışanlarımızın büyük kesiminin ücreti haline gelmiş. Çalışan emekli dengesi bozulduğu için sosyal güvenlik sistemimiz alarm verir hale gelmiş.
İşsizlik, özellikle yüksek öğrenimli gençlerin işsizliği hat safhaya ulaşmış, bunlardan bir bölümü aldıkları eğitimle ilgili olmayan işlerde düşük ücretlerle çalışırken, çoğu iş bulmaktan umudunu kesmiş kendini yurtdışına atmaya çabalıyor.
Üretmeyen bir toplum olursanız sonucu budur. Sanayide de tarımda da gerilemeye devam ediyoruz. Tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olma efsanesi çökeli çok oldu da, en çok önemli bir mercimek üreticisi ve ihracatçısı iken, şimdilerde Kanada mercimeği yemek zorunda kalmamıza öfkeleniyorum.
Yurt dışından talep gören mesleklere sahip genç yaşlı beyinlerimiz akın akın yurtdışına göçerken, çevre ülkelerin, Afrika’nın eğitimsiz güruhlarının göç hedefi oluyoruz. Kârlı bir alışveriş değil mi? büyük fedakarlıklarla ve maliyetlerle yetiştirdiklerini batının zengin ülkelerine hediye et, yerine eğitimsiz kitleleri doldur.
Pasaportumuzla Edirne’nin ötesine geçmemiz her geçen yıl biraz daha hayal olurken Asya’nın Afrika’nın birçok geri kalmış ülkesine vizesiz giriş imkânı sağlamamızı ise yorumlamakta zorlanıyorum.
Eğitim kurumlarımız Sürekli seviye kaybediyor. Okullarımız temizlik ve hijyenini karşılamaktan aciz bir Yoksulluk ve perişanlık sergiliyor. Paran varsa çocuğunu özel okula gönder diyeceğim ama oraların da maliyeti her bütçe için karşılanacak gibi değil.
Hastanelerimiz çare değil dert kapısı olmuş. Randevu almak milli piyangodan büyük ikramiye tutturmak gibi zor hale gelmiş.
Sağlık sistemimizde de hayli yaygın bir özel sağlık kurumları yapısı var ama güç mü yetiyor oralara da.
Anayasasında sosyal devlet olduğu yazan bir ülkede eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin bu derece özelleştirilmesini kabullenmek mümkün değildir.
Yaşamakta olduğumuz olumsuzlukları sıralayarak bu yazıya uzatabilirim. Ama moralinizi daha fazla bozmaya ne gerek var zaten bu acı gerçeklerin her gün tanığısınız, her gün içindesiniz.
Gelecekte bir gün sizlere bunların tam zıttı güzellikler anlatabilmeyi ne kadar dilediğimi bir bilseniz.