ACILAR DİNMİYOR

Acılar dinmiyor, uzun yıllar boyu dinmesi de mümkün görünmüyor.

Depremden şansları yaver gidip çizik bile almadan kurtulanlar da acı içindeler. Çoğu yatak giysileriyle kendilerini karanlık soğuğa attılar. Yaşadıkları travma bir yana günlerdir başlarını sokacak sıcak bir barınaktan yoksun, aç bilaç, üstte yok başta yok hayata tutunmaya çalıştılar. Yakınlarını kaybetmemiş olsalar da yaşam ortamlarını kaybettiler. Yıllarca geçtikleri caddeler, meydanlar, gittikleri lokantalar, marketler yok bundan böyle. Komşuları, arkadaşları artık bu dünyada değiller. Kolay katlanılacak, üstesinden gelinebilecek bir durum mu bu?

Yaşamlarını yakınlarını kaybetmeseler de varını yoğunu kaybedenler, onlar nasıl atlatabilecekler bu durumu? Varlıklı sayılırken bugün bir dilim ekmeğe muhtaç hale gelmek kolay katlanabilecek bir durum mu?

Ya canlarından can kopanlar, büyük güzel bir ailenin parçasıyken saniyeler sonra bu dünyada tek başlarına kalanlar. Onların acıları nasıl dinecek? Günlerce soğuk karanlık enkaz yığının altında diri diri gömülüp, yaşamla ölümü birbirinden ayıran o ince çizgiden hadi son bir şansla diyelim yaşam tarafına düşenler kolay kolay kendilerine gelebilecekleri mi? Hadi geldiler diyelim. Sevdiklerini, canlarını sorduklarında alacakları cevaplarla yeniden tekrar tekrar yıkılmayacaklar mı, bu acı diner mi dersiniz?

Bir dostumuzla yaptığımız bir Güney Doğu Anadolu turunda Adıyaman’da konakladığımız İsias isimli otelin tur rehberlerine ve Kıbrıs’tan gelen orta okul öğrencilerine mezar olduğunu duyunca o bina sanki benim de üzerime yıkılmış gibi oldu. O sevimsiz otelin kasvetli odalarında yitip giden hayatlara üzüldüm. Bu çocukların, gençlerin ailelerinin yakınlarının gözyaşları kolay kolay dinecek mi?

Halen cansız bedenlerine ulaşılamayan binlercesinin yakınlarını nasıl teselli edeceğiz?

Türkiye, tarihinin en hazin trajedisini yaşıyor. Güzel bir coğrafyanın çalışkan, üretken insanlarını kaybettik. Antakya gibi buram buram tarih kokan bir kentin geçmişi bin yılın ötesine varan bize emanet geçmişini, cumhuriyet döneminin sembollerini kaybettik. Bu şehir inanıyorum tekrar ayağa kalkacaktır. Ama eski Antakya’yı tekrar bulabilecek miyiz?

Yerle bir olan Maraş’ı eskiden tanıdığımız Maraş olarak yeniden yaşayabilecek miyiz? Yıkılan Antep Kalesi’ni tekrar yerine koyabilecek miyiz?

İnsanlarımız gitti, büyük maddi kayıplar oluştu. Bu deprem anılarımızı da silip süpürdü.

Görüyorum, ilk günden bu yana yardım sever halkımız tüm imkânlarını seferber ederek felaket bölgesinin yaralarını sarmaya koştu. Sivil toplum örgütleri, firmalar, tanınmış önemli kişilikler ve çok sayıda ülke acıları paylaşmakta, destek vermekteler.

Gecikmeli olsa da devlet kuruluşlarının da çabaları ile bir düzen sağlanmaya çalışılıyor. İnanıyorum yakında oralarda en azından asgari yaşam gereksinimleri sağlanabilecek. Bir müddet sonra o bölgenin acıyı yaşayan, o maddi manevi çöküntünün altında kalan insanları dışında yer alanlar normal yaşamlarına dönecekler ve onlar için artık o deprem ve orada yaşananlar geçmişin silik anıları arasına atılacaklar.

Peki biz bu felaketleri hiç ders almadan, olanları balık hafızamıza emanet ederek ve aynı bilinçsizlik ve sorumsuzlukla tüm bu ölümleri, yıkımları sineye çekmeye devam mı edeceğiz, yoksa 6 Şubat 2023 tarihini gerçek anlamda bir milat mı kabul edeceğiz?

Dilerim bundan böyle yalnız devlet kurumları, yetkililer olarak değil, bu ulusun tüm bireyleri olarak artık bencilliklerimizden, kaderciliğimizden sıyrılarak ilimin ve bu doğrultudaki çağdaş kuralların gereklerini kararlılıkla uygularız. Yoksa daha çok acılar yaşarız.