SANKİ BURASI TÜRKİYE DEĞİL

Bırakın büyük kentlerimizi, turistik yörelerimizi artık Anadolu’nun birçok küçük yerleşim birimlerinde dahi sıradan işyerlerinin isimlerinin Fransızca, İngilizce, İspanyolca olması yadırganmaz bir durum haline gelmiştir.

Dilimizin geçmişte Arapça ve Farsçanın son yüzyılda ise Fransızca ve ardından İngilizce kelimelerin istilasına uğradığını söylersek sanırım gerçeği ifade etmiş oluruz.

Özellikle teknolojik evrimin ortaya çıkardığı yeni buluşlarla hayatımıza giren nesnelerin kendilerinin ve onların parçalarının, bölümlerinin veya onlarla ilgili birçok şeyin maalesef dilimizde karşılığını yaratmakta ve yarattıklarımızın ise benimsetilmesinde başarılı olamamışız. Biz insanlığa yeni teknolojik buluşlarla katkı da bulunamadığımızdan ister istemez, onların yarattıklarını almak durumunda kaldığımız gibi onların isimlendirilmelerini de benimsemekte bir sakınca görmemekteyiz. İşte örnekleri direksiyon, debriyaj, vites, buji, akümülatör, televizyon, radyo, şimendifer, çip say sayabildiğin kadar.

Değişik evrelerde hayatımın 12 yılı Almanya’da geçti. Zaten birçok buluşun sahibi olan bu ülke başkalarının buluşlarıyla ilgili isimleri de kabullenmeyerek bunlara mutlaka Almanca bir karşılık bulmuş, bulmakla kalmamış, bunu benimseterek günlük hayatta benimsetmişlerdir. Örnek mi istiyorsunuz? İşte en bilinenlerinden televizyon –  Fernsehen, radyo – Rundfunk, direksiyon-Lenkrad, cep telefonu – Handy.

Bazılarına göre, yabancı kelimelerin alınması ile dilimiz zenginleşmektedir. Bilmiyorum siz de öyle mi düşünüyorsunuz? Kanaatimce çoğu dilimizin kurallarına, ses yapısına uymayan bu kelimeleri alıp benimsemek tembellikten, kolaycılıktan öte bir şey değildir. Bu buluşları yapamıyoruz hiç değilse kendi dilimizde yaratacağımız kelimelerle kendimize mal edelim derim.

Dilimizdeki durum mutlaka konunun uzmanlarının uzun uzun inceleyip yorumlayıp ele aldıkları ve alacakları bir durumdur.

Benim esas canımı sıkan yazımın başlangıcında söz ettiğim günlük hayatımızda sokaklarımızı, meydanlarımızı, alışveriş merkezlerini süsleyen mağazaların, yeme içme yerlerinin, değişik işyerlerinin yabancı kelime zengini tabelalarıdır.

Bodrum’da Gündoğan Yalıkavak arasında sıradan, lüks özelliği de taşımayan gelip geçerken dikkatimi çeken yan yana üç işyeri. İsimlerine bakın, Eclusive Outdoor Furnitere, bir diğeri Massive Living Store, üçüncüsü ise Monarch. Sanki Türk milletinin tamamı sular seller gibi İngilizce biliyor. Ha diyeceksiniz ki vitrinine bakınca ne olduğunu anlarsın. Yani isme takma kafanı.

Yeme içme yerlerinin büyük çoğunluğu da isimlerinde Türkçeye itibar etmemiş. The Royal Restaurant, Marina Yacht Clup, Cafe Felizita, Fifi Bistro, Annaliva Restaurant.  Twins Food Drink Cafe, Kalispera. Neyse burada keselim hepsini yazmaya kalksan bu yazının bir kitap haline gelmesi işten değil.

Bu modaya sitelerde uymuş, yalnız onlar ne hikmetse İspanyolcayı tercih etmişler. İşte bizim siteye komşu olanlardan iki örnek; birinin adı Casa Mia diğerinin ki Casa Del Sol.

Bodrum böyle de diğer kentlerimiz farklı mı? AVM’lerde, caddelerde uçuşan Bellona, LC Waikiki, Loco, Polo Garage, La Vie, Madame Coco. Yine say sayabildiğin kadar.

Allah aşkına nedir bu? Kendi dilimizden mi utanıyoruz? Yabancı dilde isimler takarak ürünümüzü, işyerimizi daha mı fiyakalı, daha mı kaliteli hale getirdiğimizi düşünüyoruz.

Bu kompleksli tutumdan hızla kurtulup, silkinip kendimize gelmemiz gerekiyor. Güzel Türkçemizle isimlendirilen birçok değerli firmamız ve beğeni toplayan hizmet ve ürünleri ile bize doğru yolu göstermiyorlar mı?

Türkiye’de Türkçemizi egemen kılmaya bir yerden başlasak iyi olur derim.