EĞİTİM EĞİTİM EĞİTİM

Bir toplum için olmazsa olmaz bir zorunluluktur eğitim. Bakınız Türk Dil Kurumu sözlüğünde eğitim nasıl tanımlanmış “çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye”

Eğitimin önemini Dante Aligheri ise “eğitim ekmek ve sudan sonra halkın en zorunlu ihtiyacıdır” sözleriyle ifade etmiştir.

Bir toplumun başarılı olması o toplumda yer alan bireylerin önce aile içinde, ardından eğitim kurumlarında ve yer aldığı toplumda çağın gereklerine uygun bir şekilde eğitilmesiyle mümkündür. Aksi takdirde, örneğini maalesef ülkemizde yaşadığımız üzere başarısızlık kaçınılmazdır.

Bu nedenle son zamanlarda kafayı eğitim konusuna taktım. Eğitimle yatıp eğitimle kalkıyorum. Ülkemizin günümüzde yaşadığı zorluklar, girdiği yarışlarda sürekli geçilmesi, dün bizi kıskananları, bugün bizim kıskanır hale gelmemiz beni derinden yaralıyor.

60’lı yılların başlarında ülkemiz İtalya, İspanya ile kıyaslanıyor, biraz çaba ile ekonomi de onları yakalayabileceğimiz söyleniyordu. O yıllarda bu ülkelerin geniş işsiz kitleleri de bizim gibi başta Almanya olmak üzere batının gelişmiş ülkelerinin kol gücü ihtiyacını karşılıyorlardı. Bugün onlar artık başka bir klasmandalar. O tarihlerde bizim çok çok gerimizde olan Güney Kore ki o tarihlerde kişi başına milli geliri sadece 85$, toplam ihracatı 50 milyon $ (bizim aynı tarihlerde kişi başına milli gelirimiz 250$, ihracatımız 350 milyon$’dı) iken bugün onlar kişi başına milli gelirde 30 bin doları, ihracatta 600 milyar doları geride bırakmışken, bu defa onlar bizi bu göstergeler itibariyle 3’e 4’e katlamış bulunuyorlar.

Bizi nasıl geçtiler dersiniz? Öncelikle eğitime verdikleri önem ve ısrarla diye bu soruyu yanıtlayabilirim.

1961 yılında Park Chung He’nin iş başına gelmesi ile Güney Kore’nin kaderi değişmiştir. Bu kaderin değişmesinde en önemli etken, bütçe içerisinde %2.5 olan eğitimin payının %17’e çıkarılması ve çok sayıda gencin eğitim için başta ABD olmak üzere gelişmiş batılı ülkelere gönderilmesi olmuştur.

İşte o koşullarda yetişenler, kendilerinden sonrakileri hazırlamış ve bu başarının mimarı olmuşlardır.

Devletimizin kurucusu Büyük Atatürk daha Sakarya Meydan Muharebesi cereyan ederken düşmanın Ankara’nın kapısına dayandığı günlerde Maarif Kongresi toplayan ve buna karşı çıkanlara “En büyük savaş cehalete karşı verilen savaştır” diyen bir önderdir.

Yurtdışına gönderdiği gençleri “ben sizleri kıvılcım olarak gönderiyorum. Sizler birer alev olarak döneceksiniz” diye uğurlayıp, böylece çağdaş bir ülke olma yolunda ülkemize çok değerli, çok anlamlı bir başlangıç yaptırmışsa da ondan sonra gelenlerce eğitimin öneminin geri plana atılması, eğitime yeterli kaynak ayrılmaması ve eğitimimizin her iktidar değişiminde yaz boz tahtasına dönmesiyle Güney Kore’den önce benzer başarılar yaşayacakken maalesef tüm yarışlarda geri kaldık.

İkinci Dünya Savaşı’nda tüm alt yapısı, sanayi tesisleri yakılıp, yıkılan Almanya ve Japonya tekrar gelişmiş sanayi ve teknoloji ülkeleri haline gelmelerini yetişmiş insan varlıklarına borçludurlar. Keza, doksan dokuz bin kilometrekarelik, toprağının %70’i dağlarla kaplı, hiçbir doğal zenginliğe sahip bulunmayan bir ülke olan Güney Kore’nin günümüzdeki göz kamaştıran başarısının altında yatan da işte bu iyi eğitilmiş insan varlığıdır. Bu insanların yarattığı ve dünyanın en değerli ilk 10 markası içerisinde yer alan Samsung’un marka değeri, ülkemizin yarattığı ve hiçbiri dünyanın ilk 500’ü içerisinde bile yer alamayan 10 değerli markasının değerinin 10 katından fazladır. İşte eğitim farkının sonucu.

Eğer geniş topraklara, doğal zenginliklere sahip olmak bir toplumun gelişmişliği için yeterli olabilseydi, günümüzde Rusya’nın, Venezüella’nın, Libya’nın, Irak’ın, Nijerya’nın bir ellerinin yağda, bir ellerinin balda yaşıyor olmaları gerekirdi.

Onların yerine, yalnızca eğitilmiş insan gücü ile İsveç, Finlandiya, İsviçre, Avusturya, Hollanda, Danimarka gibi ülkeler bugün her alanda gelişmişliğin nimetlerinden yararlanıyorlar.

Eğitim hayatın başlangıcından bitimine kadar devam eden bir süreçtir. Socrates “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” derken, F.W.Robertson “Öğretim sınıfta biter, fakat eğitim ancak hayatla beraber sona erer” diye bu görüşü teyit etmiştir.

Türkiye eğitime Atatürk döneminin ciddiyeti ve kararlılığı ile yaklaşmamasının acısını tüm ağırlığı ile yaşamaktadır.

Yetersiz bilimsel çalışmalarımızla, alınan yıllık patent sayılarımızla, üniversitelerimizin dünya üniversiteleri içerisinde kalite olarak çok gerilere düşmesiyle, perişan, iki yakasını bir araya getiremeyen ekonomimizle, sanayimizin marka, know how üretemeyen, istihdam yaratamayan yapısıyla, şehirlerdeki çarpıklıklarımızla, özellikle büyük şehirlerimizin trafik keşmekeşiyle, doğayı tahrip eden uygulamalarımızla, gençlerimize iş imkânı sağlayamamakla, yoksulluğa mahkum edilen geniş halk kitlelerimizle geniş ölçekte mutsuz halkımızla iyi eğitilmemiş toplum olmanın acısını çekmiyor muyuz?

Eğitimin derecesi toplumun faaliyette bulunduğu her alanda birleşik kaplar örneğin etkisini gösterir.

İyi eğitilmemiş toplumların teknoloji, ekonomi, siyaset, adalet, sanat, spor aklınıza gelen her alanda başarılı olduklarına tanık olurken, iyi eğitilmemiş toplumlarda her alanda başarısızlık egemendir. Başarı ancak istisnai durumlarda söz konusu olabilir.

İyi eğitilmemiş toplumların kaçında bir buluşa, icada imza atılmıştır? Kaçında bilimsel Nobel ödülüne ulaşılmıştır? Hangisinde bir büyük sanat başarısı yakalanmıştır?

Türkiye futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Son on yılda ülkemizin tüm büyük kentleri örneğinin en iyileri sayılabilecek stadyumlarla donatıldı. Peki ne başarı elde edebildik? Takımlarımız Avrupa kupalarında en fazla mart ayını görebiliyorlar.

Geçen hafta bir rüyadan uyandık. Bir kentimiz kadar nüfusu olmayan bir ülke karşısında yine boynu bükük ayrıldık sahadan. 20 yıldır dünya kupaları finallerine kalamıyoruz.

Çünkü bu iş stadyum yapmakla bitmiyor. Altyapıya önem vereceksiniz, gençleri eğitecek eğitim kadrolarını yetiştireceksiniz. Yani burada da eğitim şart.

Almanya’da yaşayan 2.5 milyon Türk’ün içinden göreceli olarak daha çok gencimizin milli takıma girmesinin altında yatan yaşadıkları ülkenin eğitim düzeyidir.

Eğitimsiz başarı istisnadır. Asıl olan eğitimdir. Eğitimli bir toplumun başaramayacağı hiçbir şey yoktur.

Son söz: eğitim, eğitim, eğitim.