ÖMER’İN ARDINDAN

O. Ertuğrul ÖNEN

 

omerberki-ertugrulonenOnu sonsuzluğa uğurladığımızdan bu yana iki hafta geçti. Ardından acıma derman olur düşüncesiyle birkaç satır karalamak istedim, olmadı. Dilim tutulmuş, kalemim yazmaz olmuştu.

Bugün ondan geriye kalan son eşyalar olan dede, baba yadigârı, ya da her hafta özenle seçip sipariş vererek biriktirdiği kitapları, model otomobilleri, eski film makinası, dünya küresi, yani kısacası onunla bütünleşen, bize onu hatırlatacak her şey koliler içinde gitti.

Artık geriye anılarından başka bir şey kalmadı. Odası bom boştu, renksizdi, ruhsuzdu. Bir bardak çayın eşliğinde yıllarca siyaset, çokça da Fenerbahçe ve dış ticaret sohbetleri ile renklenmiş, kitaplarla çevrelenmiş, Ömer’in bisküvi, peksimet, leblebi ikramı ile lezzetlenmiş yer burası mıydı?

Söyledim ya! Geriye anılarından başka bir şey kalmamıştı. O günleri dün gibi hatırlıyorum. Dış ticaretin sınavını kazanarak daha önce çalışmakta olduğu İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nden İhracat Genel Müdürlüğü’ne gelmişti. O daha gençliğe yeni adım atmıştı. Ben de gençtim. Zeki, sevecen bakan çehresini o yıllarda bıraktığı ince bir bıyıkla şekillendirmişti. İlk gençlik yıllarında ben de heveslenip sonra vazgeçmiştim bıyık bırakmaktan. Ömer’de de öyle oldu. Uzun sürmedi bıyık merakı.

Kısa zamanda uyumlu, dost, sağlam karakteri ve aynı zamanda çok verimli ve başarılı çalışmaları ile öne çıkarak biz üstlerinin takdir ve beğenisini kazanmıştı.

Ömer’le yollarımız bir şekilde birleşmişti. Ben Hamburg’da görev yaparken Ömer Stockholm’den naklen Hamburg’a atanmıştı. Burada birlikte çalışmak durumunda kaldığım bir takım olumsuz örneklerden sonra Ömer gibi gelecek vadeden dış ticaretin parlak genç bir elemanının yanıma tayini ilaç gibi gelmiş, beni çok memnun etmişti.

Zaten Ankara’da da maiyetimde bulunduğu için onu çok iyi tanıyordum. Dış görevlerin doğası itibariyle dar bir çalışma ortamının da yardımıyla Ömer’i çok daha yakından tanımak imkânını buldum ve tanıdıkça da onun kişiliği ve memuriyet başarısına yönelik takdir duygularım artarak pekişti. Ömer, artık benim için vazgeçilmezdi. Yurt dışından döndük, yine benimle birlikteydi. Önem verdiğim her işte, her aksiyonda Ömer muhakkak yer alıyordu. O benim olmazsa olmazım haline gelmişti.

Hamburg’da önemli bir kazancımız da Berki Ailesini tanımak oldu. Benim tanıdığımda bekâr olan Ömer evlenmişti. Eşi Ayşim ve o yıllarda henüz bebek olan oğlu İlker’le çok güzel bir aileydiler. Ömer’i tüm hayatı boyunca destekleyen ona hem eş, hem can dostu ve arkadaş olan Ayşim’i de çok sevdik. Onları daima kardeşlerimiz olarak gördük.

Ömer’in benim de görev yapmak onurunu taşıdığım İhracat Genel Müdürlüğü’ne atanmasına çok mutlu olmuştum. Tam yerini bulmuştu. Siyasi konjonktür izin verseydi Ömer’in daha üst görevlere de gelmesi olasıydı ve hakkıydı. Ancak, ülkemizin gerçekleri maalesef buna izin vermedi.

Ömer de benim gibi devletteki görevinden genç sayılacak bir yaşta ayrılmak durumunda kaldı. Bu defa Türk Dışticaret Vakfının çatısı altında tekrar bir aradaydık. Neredeyse Ömer’in bu erken emeklilik kararından mutlu olmuştum diyebilirim. Ona zaman zaman takılıyordum “Ömer bak emeklilik bile seni benim elimden kurtaramadı” diye.

Vakıfta çok güzel onurlu, başarılı, bizi mutlu kılan işlere imza attık. Vakıftaki çalışma ortamını o kadar benimsemiş, içselleştirmişti ki, odasını adeta ev sıcaklığına sokmuştu. Sürekli açık olan müziğe zaman zaman sohbetlerimiz eşlik ediyordu. Vakıftaki çalışmaları Ömer’in bir diğer önemli yanını da ortaya çıkarmıştı. Ömer adeta doğuştan bir öğretmendi, hocaydı. Genlerinden kaynaklanıyor olmalı. Öğretmenliği nasıl özveriyle yaptığının, öğrencileriyle nasıl bütünleştiğinin canlı tanığıyım. Tüm öğrencileri tarafından çok sevilen, çok beğenilen bir rol model olmuştu. Nitekim ekşi sözlüğün Vakfımızla ilgili bir yazısında yer alan “ Ömer Berki tam bir babacan hocadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Ömer Hoca uluslararası ticaretteki ansiklopedi ayarında olan bilgisini öğrencilere çok samimi bir dilde anlatır” ifadesi  bunun en güzel işaretidir.

Ömer’in hocalığı yalnız Vakıf eğitim faaliyetleri ile sınırlı değildi. Bilkent ve Başkent Üniversitelerinde de uzun yıllar hoca olarak görev yaptı. Bir çok üniversitenin öğrenci derneklerinin seminer, sempozyum, konferans, kariyer günleri gibi etkinliklerine koşarak ve içtenlikle destek oldu.

Hayatı, evi, ailesi ve işi arasında geçen örnek bir eşti.

Tüm sevdiklerine, dostlarına ve en başta da bana çok kötü bir sürpriz yaptı. Zamansız, çok ani ve bir vedaya bile fırsat bırakmadan geride kalan anılarıyla bu dünyadan bir Ömer Berki geldi geçti.

Bir gün ardından bu satırları yazacağım hiç düşünmediğim bir şeydi. Bunu yaşamak zorunda kaldığım için çok üzgünüm biraz da kırgınım Ömer! Bize bunu yapmayacaktın.

Yukarıdan muzip bir bakışla “emeklilikte bile benden kurtulamadın demiştin, bak kurtuldum işte” der gibi söylendiğini duyar gibiyim.

Sevgili Ömer, seninle birlikte benden de bir parça gitti. İnsan sevdiklerini kaybettikçe yavaş yavaş ölürmüş öylesine işte.

Ne diyeyim! Işıklar içinde uyu, sevdiklerinle ve yetiştirdiğin öğrencilerinde yaşa Ömer Hoca…

omerberki1