HÜRRİYET VE İSTİKLAL BENİM KARAKTERİMDİR

Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu, Türk Ulusunun büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikal edişinin 82 inci yılında en kalbi duygularımızla minnet, şükran ve özlemle bir kez daha anıyoruz.

13 Kasım 1918 günü Boğaza demirlemiş 55 parçalık müttefik donanmasının arasından Enterprise (Kartal) istimbotu ile Haydarpaşa’dan Galata’ya geçerken yaveri Cevat Abbas’a söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözünün Mustafa Kemal için anlamı farklıdır. Onun için işgalcilerin geldikleri gibi gitmeleri yeterli değildir. O aynı zamanda tam bağımsız ve milli egemenliğe dayalı bir ülkeyi düşlemektedir.

Düyunu Umumiye adıyla kurulan bir teşkilatla maliyesi yabancılara teslim edilmiş, demir yolları, limanları yabancılarca işletilen, en kıymetli ürünleri elinden alınmış, mahkemeleri yabancıları yargılayamayan, orduları yabancı komutanların yönetiminde olan bir ülke değildir onun hedeflediği.

Nitekim, Vatanın ve milletin sinesine sığınmak üzere Samsun’a adım attığı Anadolu topraklarında bu niyetini beyan etmekte tereddüt etmemiştir.

22 Haziran 1914 günü yayınlanan Amasya Genelgesinde yer alan “Milletin bağımsızlığı tehlikededir ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözleriyle bağımsızlığa ve bu bağımsızlığın milletin kendisi tarafından kurtarılacağına işaretle hedefi ve vasıtayı açıkça ortaya koymuştur.

Zaten “Hürriyet ve İstiklal benim karakterimdir” diyen bir kişiden başka türlü bir davranış beklenemezdi.

Nitekim, en yakınlarında bulunan Halide Edip, Refet Paşa, Bekir Sami, Rauf Bey gibi önemli kişilerce desteklenerek ve Sivas Kongresinin en önemli gündem maddelerinden biri haline getirilen Amerikan Mandası önerisi Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık fikrindeki kararlı duruşu ile kabul görmemiştir.

Kurtuluş savaşımızın parolası; onun önderinin başkomutanının karakterini yansıtacak şekilde “Ya İstiklal Ya Ölüm” olmuştur.

Mustafa Kemal’in kastettiği, amaçladığı bağımsızlık her hususta tam bağımsızlıktır.

Nutukta bu düşüncesini; “Tam bağımsızlık bugün bizim üstlendiğimiz görevin asıl ruhunu oluşturmaktadır. Bu görev tüm millete ve tarihe karşı üstlenilmiştir. Bağımsızlığın tam olması ile siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel her hususta tam egemenlik serbestlik kastedilmiştir. Bu saydıklarımızdan herhangi birinde egemenlikten mahrumiyet millet ve ülkenin gerçek anlamda egemenlikten mahrumiyeti demektir.” şeklinde ifade etmiştir.

Kurtuluş savaşının yürütülmesinde tam bağımsızlık fikrinden asla taviz vermediği gibi Lozan barış görüşmelerinde de bu ilkeden asla sapmamış, kapitülasyonlar konusunda karşı cephenin dayatmalarına sonuna kadar direnilmiş, hatta konferansın kesintiye uğraması dahi göze alınmıştır.

Büyük Atatürk’ün ara çözümlere razı olmayan tam bağımsızlıktan asla ödün vermeyen ve başarıya ulaşan bu duruşu tüm mazlum ve mağdur milletlere örnek olmuş, onların içindeki bağımsızlık korunu alevlendirmiştir.

Pakistan’ın büyük şairi ve siyasetçisi Muhammed İkbal, “Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, onun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik” sözleri ile bu gerçeği ne güzel dile getirmiştir.

Tam 82 yıl oldu aramızdan ayrılalı ama onun geleceğimizi aydınlatan, bize yol gösteren ışığı gücünden hiç bir şey kaybetmedi.

Tam bağımsızlığını kazandırdığın, ülkenin egemenliğini ellerine emanet ettiğin Türk Milleti seni yüreklerinin ışığında sonsuza kadar  yaşamaya ve yaşatmaya devam edecektir.

Büyük Atatürk, Huzur içinde uyu!