EĞİTİMLİLER, EĞİTİMSİZLER

Dilimizde çok geniş anlam taşıyan kelimelerden biridir eğitim. Her gün kullandığımız, ancak çoklukla da yanlış kullandığımız bir kavramdır.
Öğrenimi, eğitim yerine kullandığımız gibi tersine de çok rastlamaktayız.
Eğitim toplum içine doğan her bireyin doğumundan ölümüne kadar süren ve ona belli davranış biçimlerini aşılayan, belli yetenekler kazandıran bir süreçtir. Eğitim bireyi yaşama hazırlar, gelişmesini sağlar.
Eğitim bireyin hayatının tüm aşamalarında kullanacağı bilgi aktarımının ifadesidir.
Eğitimin temelini toplumsal eğitim oluşturur. Dine, geleneklere, ırka, sınıfa dayanan bu gelişme sonucundadır ki bireyler bir toplum olma bilinciyle bir arada kalırlar.
Çoğu kez eğitimle karıştırdığımız öğrenim ise bir kurumsal eğitimdir. Burada amaç toplumsal değerlerin kazanılmasından ziyade kişisel bazda kazanılan planlı, programlı uzmanlığa dönük bir eğitimdir.
İki toplumu kıyasladığımızda her iki toplumdaki doktor, mühendis, hukukçu vs gibi uzmanların kalitesi o ülkenin öğrenim kurumları arasındaki kalite farkını ortaya koyar. Buna mukabil her iki toplum arasındaki eğitim farkı o iki toplumun yüzyıllarca süren ve aile, din, gelenek, sınıf gibi ortamlardan kaynaklanan davranış biçimleri arasındaki farkı ifade eder. Bu nedenle eğitimli ve eğitimsiz toplumlardan söz ederiz. ,
Birçoğumuz ülke dışına gidip geldik, hatta uzun yıllar çeşitli nedenlerle yurtdışında yaşayanımız da oldu ve oluyor.
Ya kendi kendimize ya da aynı koşullarda bulunan yaşayanlar olarak çoğu canımızı sıkan, içimizi daraltan kıyaslamalar yapmadık mı?
Yaşamımın hemen hemen 12 yıla yakın bir bölümü Almanya’da geçti. Bu ülkeyi 1962 yılından bu yana tanıyorum. O toplum içinde öğrenci, çalışan diplomat gibi değişik uğraş ve sıfatlarla bulundum ve gözlemler yaptım. İşte size böyle bir kıyaslama listesi:
Almanlar da yalan söylüyordu; ama bizimki kadar sık ve tehlikeli değil.
“Vakit nakittir” deriz ama ne randevumuza zamanında gideriz, ne de söz verdiğimiz bir işi zamanında bitiririz. Almanya’da ise vakit gerçekten nakittir.
Onlar gece yarısı ıssız bir yerde bile kırmızı ışıkta dururlar. Biz ceza yemeyeceksek tereddüt etmeden kırmızıda da geçeriz.
Onlarda yaya yolları yayaların kutsal alanıdır. Yaya, daha yaya yoluna yaklaşırken trafik durur. Bizde yaya yolları yayaların cesaretinin test edildiği koşu alanlarıdır.
Çok da bira içmelerine rağmen arabasının penceresinden otoyola bira kutusu, coca cola kutusu atana rastlamadım. Bizde ise bu sıradan bir durumdur.
Bizde emniyet şeritleri uyanıkların tahsisli yoludur. Onlarda görevliler dışında tabu alanıdır.
Gerek araçlarımızla, gerekse araçsız olarak bir yerde sıraya girmeyi beceremeyiz. Mutlaka kâr kârdır zihniyeti ile araya kaynak yapmaya çalışırız. Bu bir Almanın aklından bile geçiremeyeceği bir durumdur. Böyle bir girişimde bulunmaya kalkarsa da toplum ona dersini verir.
Onlar çeşitli yiyecek ve içecekleri tüketicinin ayağına getiren otomatları yapmayı marifet sayarken, biz o makinaları aldatacak düzenekleri geliştirmeyi marifet sayarak anlatırız.
Demirden, çimentodan çalmayı, halkın can ve mal emniyetini tehlikeye düşüren müteahhit örneğine oralarda rastlanmazken bizde her gün rastlanan gerçeklerdir.
Kiremit tozundan kırmızı biber, margarinden tereyağ, motor yağından zeytin yağı üretmek bizde olağanken, oralarda gören duyan var mıdır bilmiyorum. Boşuna bütün dünyada “balı bir arılar bir de Türkler yapar” deyimi dillere pelesenk olmamıştır.
Birkaç yılda bir şehirlerimizde kaldırımlar niçin sökülür yeniden yapılır da oralarda böyle şeyler yaşanmaz.
Oralarda tek katlı bahçeli evlerin Çin Seddi gibi yükselen apartmanlar haline gelerek sokakları kararttığını görenimiz var mı? Bizde tüm büyük şehirlerimiz bunları yaşamadı mı?
Taksiler yabancılara tüm şehri gezdirdikten sonra varacakları yere bırakmayı, restoranlarımız menüyü saklayarak müşteriye sürpriz yapmayı severken oralarda bu söylediklerime hiç rastlanmaması acaba neyin eseri?
Ha Allah’a şükür bizden beterleri de varmış dediğimiz durumlarda yok değil.
Ticaret Bakanlığı’ndan bir büyüğüm bir Arap ülkesine giden resmi heyetin içinde yer alıyor. Gittikleri o çok önemli kentin valisi ve aynı zamanda bir prens olan kişi heyet onuruna bir yemek veriyor. O büyüğümün anlattığına göre Vali el parmaklarını çıplak olan ayaklarının parmaklarına geçirip başlıyor ovmaya. O sırada kuzu pilav servis ediliyor. Vali ayak parmaklarını ovduğu eliyle pilava dalıyor. Bir topak yapıyor ve yanındaki misafirinin ağzına tepiyor. Bir diplomatik skandal çıkmaması için tabii o topak afiyetle yutuluyor. Bizim hiçbir yemeğimizde karşılaşmanın söz konusu bile olamayacağı bu durum ne ifade etmektedir?
Saymakla bitmez, yüzlerce binlerce örnek verebiliriz. Bir toplumun bireylerinin o toplum içinde edindiği eğitim düzeyinin ortalaması o toplumun eğitim düzeyinin göstergesidir.
İşte o nedenledir ki eğitimli ve eğitimsiz toplumlardan ve onların başarılarından ve başarısızlıklarından söz ediyoruz.