LİBERAL DÖNEM DIŞ TİCARETİ (2)

Türkiye’nin ithal ikamesi esasına dayalı ekonomik politikalardan vazgeçmesinin miladı sayabileceğimiz 1981 yılından 2016 yılı dahil geçen 36 yıllık süreçte Türkiye dış ticaretindeki gelişmeleri aşağıdaki tabloda topluca değerlendirdik.

KÜMÜLATİF DEĞERLENDİRME

YILLAR

MİLYAR $

İHR / İTH

İHRACAT

Değ. %

İTHALAT

Değ. %

DENGE

HACİM

%

1981-90

85.162

126.263

41.101

211.425

67,5

1991-00

214.217

143,3

365.606

171,4

151.389

579.823

58,6

2001-10

792.149

269,8

1.214.676

232,3

422.527

2.006.825

65,3

2011-16

883.151

11,5

1.377.077

13.4

493.926

2.260.228

64,2

Genel

1.974.679

3.084.162

1.109.483

5.058.841

64,1

Bu 36 yılda Türkiye 1.974 trilyon yani 2.0 trilyonluk bir ihracatı gerçekleştirmiştir. Buna mukabil ithalatı aynı dönem için 3.1 trilyon olmuştur. Diğer bir ifade ile dış ticaretimiz bu 36 yıllık süreçte 1.1 trilyon açık vermiştir.

Üretim açığımızı üçüncü ülkelerin üretimi ile karşılamış, bu açığın bedelini turizm, işçi dövizleri, görünmeyen muameleler, dış müteahhit hizmetleri gibi dış ödemelerin diğer unsurları ile veya borçlanarak kapatmışız. Bu otuz altı yıl için ihracatımız, ithalatımızın ancak % 64’ünü karşılamaya yetmiştir. Diğer bir ifade ile 2 birim ihraç ederken 3 birim ithal etmek zorunda kalmışız.

İthal ikameci politikalar Türkiye’de yerli sanayinin kurulmasına, gelişmesine katkıda bulunmuş ve ihracata dayalı kalkınma modeli tercihinin devreye alınmasından sonra ihracatın gelişip, genişlemesinde bu sanayinin mutlaka rolü olmuştur.

Ancak, uzun yıllarca yüksek koruma oranları ile iç piyasanın rahatlığını seçen bu sanayinin uluslararası rekabete hazır olmaması, know-how, marka sahibi bulunmaması nedeniyle, elde edilen başarılar mütevazı düzeyleri aşamamıştır.

90’lı yıllardan sonra ise sıcak paraya dayalı monetarist politikaların üretimi ikinci plana iten, hatta iç üretimi adeta cezalandıran yaklaşımları, ihracatımızın istikrarlı bir şekilde gelişmesini ve 2023 için Hükümet ve Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından ilân edilen iddialı yıllık 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin yakalanmasını gerçekleşmeyecek bir hayal haline getirmiştir.

Dış kaynaklardan, bankalar ve hatta döviz borçlusu özel kesim tarafından empoze edilmeye çalışılan eskinin devamı niteliğindeki yüksek kur, yüksek cari açık ve düşük enflasyon modelinin artık ekonomimiz için yarar sağlamayacağını görmek için ekonomist olmaya gerek yoktur.

Türk ekonomisinin ihtiyacı olan şey, üretime dayalı büyüme ve dünya ile ekonomik bakımdan tam entegrasyona dayalı bir modeldir.

Üretim, know-how, marka yaratan, ihracatında inovatif ve teknolojik ürünler portföyünü artırarak ihracat birim fiyatını gelişmiş batı ülkeleri düzeyine çıkaran bir Türkiye, hedefimiz olmalıdır. Aksi takdirde dünya ekonomi ikinci liginden birinci ligine çıkmamız mümkün olmayacaktır.