SAKIP SABANCI’DAN TEKLİF ALIYORUM

sakıp sabancıSakıp Bey kurucusu olduğum Vakıflar tarafından düzenlenen Dünya Türk işadamları Kurultayının başkanlığını üstlenmişti. Kurultaylar sırasında çok yakın bir çalışma içerisinde oluyorduk. Bürokratik geçmişimden, kurucusu olduğum vakıflardan ve Dünya Türk İşadamları kurultayı gibi çok anlamlı ve kapsamlı bir organizasyona hayat vermemden dolayı, beni açıkça ifade etmese de takdir ettiğini hissediyordum.

TÜSEV (Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı)’nın bir genel kurulu Ankara’da yapılıyordu. Sabancı Vakfı, TÜSEV’in kurucuları arasında yer alıyordu. Daha doğrusu TÜSEV Türkiye’nin tüm önemli holdinglerinin kurdukları vakıf ve derneklerin bir araya gelerek hayat verdikleri, dolayısıyla önemli iş adamlarının aktif olarak desteklediği bir vakıftı.

Sakıp Beyle toplantı sonunda bir araya geldik. Akşam Ankara’da kalacaktı. Bir programı olup olmadığını sordum. Herhangi bir programı yoktu. Bunun üzerine yemeğe davet ettim. “ Valla iyi olur. Yalnız çok terledim, otele gidelim bir üstümü değiştireyim, oradan nereye istiyorsanız gideririz” dedi.

Sakıp Ağanın minibüsüyle yola çıktık. Yanından hiç ayrılmayan Özel Kalem Müdürü diyebileceğimiz Ali Haydar Taşlı’da bizimle beraberdi. Sakıp Bey yolda sözü TÜSEV’e getirerek özel lehçesiyle “ Ağam toplantıyı izledin herhalde. Bizim başkan ( Zeki Daloğlu) artık yaşlandı. Heyecanını kaybetti. Bize senin gibi cevval tuttuğunu koparan biri lazım. Ne dersin… “ dedi.

Teklif çok ani idi. Biraz duraksadıktan sonra “ Ağam bu iş İstanbul’da olmamı gerektirir. Bir düşüneyim” dedim.

Otele gelince odasına çıktı. Biz Ali Haydar’la bir şeyler içerek beklemeye başladık.

Ali Haydar “ Ertuğrul Bey ben Sakıp Beyin birine böyle doğrudan bir görev teklif ettiğini ilk defa görüyorum. Demek ki sizinle ilgili kararı sağlam” dedi.

Ali Haydar’ın bu sözleri üzerine bu görevin İstanbul’a taşınmamı gerektireceğini, ayrıca Vakfın yönetim kurulu başkanlığının ücret alınan bir görev olmaması itibariyle bunun benim için bir mali yükte getireceğini söyleyince Ali Haydar gülerek “ Ertuğrul Bey düşündüğünüz şeye bakın. Sakıp Bey bunu size teklif edince o yönünü düşünmediğini mi zannediyorsunuz. Size mutlaka Holding şirketlerinin bir ikisinde yönetim kurulu üyeliği verecektir. Siz onu merak etmeyin” dedi.

Sakıp Ağa üstünü değiştirip aşağı inmişti.

“Sende yorgunsun bende, gel uzağa gitmeyelim burada yiyelim” deyince. “Nasıl isterseniz “deyip kabul ettim.

Güzel bir akşam oldu. Uzun uzun sohbet ettik. Eskileri yad ettik. Artık ayrılık zamanı gelmişti. Garsonu çağırıp hesabı isteyince “ Ağam ayıp olmaz mı bu binanın üstünde ne yazıyor?  Hiltonsa, yani burası bizim yerimiz. Bir daha ki sefere sen ödersin “ dedi. Sakıp Ağaya itiraz edecek halim yoktu. Türkiye’nin en zenginlerinden birine yemek ısmarlama fırsatını kullanamamıştım.

O fırsatı kullanamadığım gibi TÜSEV yönetim kurulu başkanı ve Sabancı Holding Şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olma fırsatını da değerlendirememiştim.

Ankara’da ki düzenimi değiştirmek zor geldiği için Sakıp Beyi arayarak teklifine teşekkür etmiştim.

Bu doğrudan veya dolaylı aldığım son iş teklifiydi. Zira devletten çok genç yaşta emekli olmama rağmen asıl emeklilik yaşıma artık devlet dışındaki çalışma hayatında ulaşmıştım.

Biliyorsunuz; Yahya Kemal’e “Ankara’nın en çok nesini seversiniz? Diye sorulduğunda “İstanbul’a dönüşünü” diye cevap vermesi İstanbullular arasında genel kabul görür.

İşte en çok İstanbul’a dönüşü sevilen Ankara’dan yapılan çok cazip tekliflere rağmen kopamamıştım.

Kim bilir belki de Atatürk’ün kalben bağlı olduğu, minnet duyduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti yaptığı bu kente benim de bir tutkum vardı. Ya da İstanbul’un karmaşasından ürkmüştüm.

Bu nedenle ben de her İstanbul teklifin de “ Ankara’da kalmayı” sevdim.