HALİL BAŞOL

Memuriyet hayatım Ziraat Bankası’ da başlamıştı. Ancak, doğrudan bir bakanın yönetiminde olan bir teşkilatta ilk görevim Ticaret Bakanlığı Müfettiş Yardımcılığıdır. Teftiş Kurulu sınavını kazanarak Müfettiş Yardımcılığına atanınca başkanımız gelenek olduğu üzere bizleri başta adına denetim yapacağımız bakan olmak üzere, Müsteşar ve Müsteşar Yardımcılarına götürerek tanıştırmıştı.

Ticaret Bakanlığında bakanla doğrudan temasa geçmem, 1974 yılında Refakat Müfettişliği görevini üstlenmemden sonra oldu.

Ondan önceki bakanlar benim için gazetede resimlerini gördüğüm, televizyonda izlediğim ve bakanımız olarak tanıdığım kişilerdi.

Bir bakanı ete kemiğe bürünmüş olarak ilk kez Halil Başol’un kişiliğinde tanıdım.

Teftiş kurulu olarak Halil Başol’la bugün artık var olmayan Atatürk Orman Çiftliğinde yer alan Marmara Otelinde Kurulumuzun verdiği bir öğlen yemeğinde bir araya gelmiştik.

Kıdemim itibariyle Bakana hayli uzak bir noktada oturuyordum. Genelde başkan ve kıdemli arkadaşlarımız konuşuyor ve suya sabuna dokunmayan hususları dile getiriyorlardı.

Baktım sorunlarımız hiç gündeme gelmeyecek çekinerek de olsa söz istedim. Halil Başol söz istediğimi gördü.

-Oradan bir genç arkadaş söz istiyor, buyurun

dedi.

Teftiş kurulunun yetişme tarzını, konumunu ve bu olumlu faktörlere rağmen çok efektif olarak kullanılmadığını somut örneklerle anlattım.

Anlattıklarım başkanımızın ve bazı kıdemli arkadaşlarımızın hoşuna gitmemişti. Ancak, Bakanımız anlattıklarımı çok dikkatle dinlemişti.

Yemek bitince genç arkadaşlarımızın beni cesaretimden dolayı kutladıklarını hatırlıyorum.

Sonra uzun süre Sayın Bakanla görüşme fırsatım olmadı.

Teftiş kurulunda Refakat Müfettişi olduktan sonra zaman zaman başkanımızın Ankara’da olmadığı durumlarda talebi üzerine bazı soruşturma dosyaları ile ilgili olarak Sayın Bakana açıklamalarda bulunduğum oluyordu.

Halil Başol, Teftiş kurulundan idari bir göreve geçişimde imzası olan Bakandır.

Teftiş kurulunu temsilen katıldığım bazı toplantılarda ve soruşturma konuları ile ilgili olarak yaptığımız görüşmeler de üzerinde olumlu bir izlenim bırakmış olmalıyım ki bir dış tayin ertesinde dış ticaret merkez kadrolarında açılan yerler için benim ismim geçtiğinde Sayın Bakan da tereddütsüz onay vererek beni İhracat Genel Müdür Başyardımcılığına atadı.

Halil Başol bir siyasetçi idi ama aynı zamanda bir teknisyendi. Vaktiyle Fiskobirlik Genel Müdürlüğü de yapmış olması itibariyle, konulara bizim açımızdan daha rahatlıkla bakabiliyordu.

Genel Müdürlüklerin konularını sunmak ve yazılarını imzalatmak için mutad olduğu üzere Bakan’a ayrı ayrı çıkmaları yerine, Bakanlık dışında olmadığı her akşam çalışma saatinin bitiminden sonra sunumu ve imzası olan tüm Bakanlık birimlerini toplantı odasında topluyordu. Artık bu bir gelenek haline gelmişti. Acil durumlar haricinde Bakana bir konuyu sunmak veya bir yazı için imzasını almak isteyen tüm birimler herhangi bir çağrı olmadan çalışma saatinin bitiminden sonra toplantı odasında bir araya geliyor ve Bakanı beklemeye başlıyorlardı.

Bakanın ve Müsteşarın gelmesinden sonra birimler sırayla konularını anlatıyorlar ve Bakanın imzalaması gereken yazıları kendisine sunuyorlardı.

Saklı gizli yoktu her konu açık şekilde sunuluyor. Hatta herkes kendisiyle ilgili olsun olmasın konuyla ilgili fikrini söylüyor ve  yorum yapıyordu.

Bu açık tartışma ortamı bazen Bakanın huzurunda sert münakaşa ve münazaralara da yol açıyordu. Halil Bey hep tebessümle izler zaman zaman da kendi de fikrini söyleyerek bu tartışmalara katkı yapardı.

Tam bir forum havasında geçerdi bu toplantılar. Bazı Genel Müdürler diğerlerinin kendi işleriyle ilgili yorum yapmasını hoş karşılamaz, ancak, buna rağmen kendileri de başkalarının konuları ile ilgili yorum yapmaktan geri durmazlardı.

Bakanımız bu tartışmaların sonucunda ya sunulan yazıyı imzalar veya bu tartışmalar ışığında değiştirilerek getirilmesi talimatını verirdi.

Böylelikle bakanlığın yetkili kademeleri tüm bakanlık işlem ve tasarrufları hakkında bilgi sahibi oluyorlardı. Keza konunun geniş bir kitlenin görüş ve önerilerine muhatap olacak bulunması nedeniyle de daha özenli hazırlanıyorlardı.

Ben Halil Başol tarafından İhracat Genel Müdür Başyardımcılığına tayin edilmiştim. Daha sonra kurulan Ecevit Hükümeti zamanında Teoman Köprülüler tarafından da İhracat Genel Müdürü olarak atanmıştım.

Halil Başol 1979 yılı kasın ayında kurulan Demirel hükümetinde ikince kez Ticaret Bakanı olmuştu.

Yeni gelen Müsteşar çok etki altında kalıyordu ve onun için CHP döneminde bir yerlere gelmiş herkes CHP’li idi.

Keza, benim genç yaşta dış ticaretin Genel Sekreterlikten sonra en önemli koltuğu olan ihracat Genel Müdürlüğüne gelmemi bir türlü hazmedemeyen o tarihlerdeki bazı dış ticaret yöneticileri bu fırsatı değerlendirerek benim arkamdan manevralara girişmişlerdi. Amaçları beni yurtdışında bulunduğum görevden geri çektirmekti.

Değerli dostum ve o tarihlerde Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan Sezgin Taşkıran beni telefonla aradı.

Anlattıkları gerçekten yüzkarası idi. Tam manasıyla arkadan dolap çevirmekti.

“ Dün Bakanın yanında idim. İhracat Genel Müdürü ve Müsteşar senin aleyhinde konuşuyor. Senin işinin ehli olmadığın yönünde ileri geri laflar ediyorlardı. Bunun üzerine ben müdahale ettim. Hamburg’daki Ertuğrul’dan mı bahsediyorsunuz? O benim arkadaşımdır. Başka neyle suçlarsınız bilemem ancak, benim tanıdığım Ertuğrul tam işinin ehli biridir ve suçlanabileceği en son şey görevinin ehli olmamaktır dedim.”

Bunun üzerine Bakan da bana katılarak ben Ertuğrul’u tanıyorum. İşinin ehli bir arkadaştır deyince, seslerini kesmek zorunda kaldılar. Dikkat et bunlar senin dostun değil “ diye beni ikaz etti.

Hak etmediğim halde aleyhime böyle dolaplar çevirmenin arkasında yatan tek bir neden vardı. O da teftiş kurulundan gelmiş olmamdı.

Müsteşar beni tanımazdı. Ben yurtdışındayken bir başka kuruluştan buraya atanmış ve hiç karşılaşmamıştık. Klasik dış ticaretçiler onu da aldatıyorlardı. Sonuçta oyunları bozuldu. Bir daha böyle yöntemlere başvuramadılar. Bunlardan Özger Akad gibi bazıları sonra bana dost ellerini uzatmak zorunda kaldılar, Haluk Özelçi gibi bazılarına ise kader o ki ben kol kanat gerdim. Elinden tuttum.

Halil Bey idari göreve bizzat atadığı Ertuğrul Önen’e arka çıkmış ve arkasından kötülük yapılmasına imkân vermemişti.

Halil Bey bilgili, kurallara saygılı, dürüst bir siyasetçiydi.

Bakanlığı bir bürokrat anlayışıyla yönetirdi.

Değerli dostum Sezgin Taşkıran’ın anlattığı bir anekdot Halil Beyin dürüstlüğüne ve titizliğine çok güzel bir örnektir.

İşte Sezgin’in anlattıkları;

“ Bakanlık ana kapıya doğru merdivenleri çıkıyordum. Bakanın arabasını gördüm. Kenarda durarak beklemeye başladım. Arabadan iner inmez bana işaret etti. Merdivenleri çıkarak yanıma geldi ve elimden tuttu. Birlikte yürümeye başladık. Kapıdan yan yana zar zor geçtik. Elimi bırakmıyordu. Asansörle makam katına çıktık ve elele odasına girdik. Odacıya iki ıhlamur söyledi ve bir telefon bağlattı.

-Muhatabına “… Bey teşekkür ediyorum yılbaşı nedeniyle hediye olarak bana bir halı göndermişsiniz. Ancak bu değer olarak benim hediye ölçülerimin çok üzerinde şimdi kusura bakmayın ben bunu size geri göndereceğim”

dedikten sonra telefonu kapattı ve bana “Sezgin seninle işim bitti. İster ıhlamurunu iç, ister içme” dedi.

Bu davranışı ile benim tanıklığımı sağladığı gibi bana ve benim vasıtamla diğer bakanlık mensuplarında da örnek oluyordu. Tabii ben de bu durumu  kendime saklamadım. Arkadaşlarıma da anlattım.

Halil Başol, 4 dönem Tekirdağ milletvekili ve iki kez Ticaret Bakanı olarak bu ülkeye hizmet etmiş değerli bir siyaset ve devlet adamıdır.