EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMADI -1-

Dilimizde böyle bir deyim vardır. Çoğu kez işlerin planlandığı gibi gitmediği, varsayımlarımızda, öngörülerimizde ve beklentilerimizde umduğumuzu bulamadığımız, hesaplarımızda yanıldığımız durumlarda kullanırız bu deyimi.

Özel hayatımızda olduğu gibi devlet yaşayış ve işleyişinde de benzer durumlara sıklıkla rastlanmaktadır. Hele bizim gibi prensipleri, kuralları tam oturmamış, zaman zaman yapboz tahtasına çevrilen bir Devlet yapısı ve işleyişinde bu gibi durumlarla çok sık karşılaşılmaktadır.

Devletin önemli birçok kuruluşunda üst düzey görev yaptım. Görev yaptığım bu kurumlarda karşılaştığım bu deyime tam denk düşen traji komik uygulamaları zaman zaman nakletmiştim. Şimdi bu anekdotlardan birini daha sizlerle  paylaşmak istiyorum.

Federal Almanya’daki diplomatik görevimden dönerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndaki Müsteşar Yardımcılığı görevime başlamıştım. Müsteşarımız Mahir Barutçu, müsteşar yardımcıları arasında görev dağılımı yaparken Enerji Dairesini bana bağlamıştı. Dolayısıyla TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) ile ilgili tüm konularla da ben meşgul olmak durumundaydım.

Doğruyol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin iktidarda olduğu ve Başbakanlığı Süleyman Demirel’in üstlendiği 49. Hükümet işbaşındaydı.

Ben göreve başlamadan önce TEK, Türkiye çapındaki tüm teşkilatını bölgesel bir yapılanma olan müesseselere ayıran bir uygulamaya gitmişti.

Şimdi bu sayıyı tam olarak hatırlamıyorum. Ancak 18 ilin müessese haline getirildiğini sanıyorum. Bu illere diğer çevre iller bağlanıyor. Dolayısıyla her yere her türlü makina ekipmanı almak yerine bunları bir merkezde toplayıp, oradan ihtiyaç noktalarına sevk etmek suretiyle bir tasarrufa gitmek, keza yerel olması zorunlu olmayan bazı hizmetleri bu merkezlerde toplayarak personel açısından da kısıntıya gitmek planlanıyordu.

Düşünüldüğünde yapılan uygulama akla, mantığa, teknik ve ekonomik gerçeklere de uygun görünüyordu.

Müessese Müdürlüğüne bağlı olan diğer iller yine eskiden oldukları gibi İl Müdürlükleri olarak hizmet vermeye devam edeceklerdi.

Siyasetin, hatta iki partili bir koalisyon siyasetinin devletin iliklerine kadar işlediği yıllardı.

Koalisyon Partileri birbirlerini ortak olarak değil sanki mücadele edilecek, vuruşulacak bir rakip gibi görmekteydiler. Bu nedenle, konunun ülkenin yararına mı zararına mı olduğu hesaplanmadan, diğer tarafın önerisi ise rahatlıkla karşı çıkılabiliyordu.

Milletvekilleri ise Anayasanın 80. maddesinde yer alan “TBMM üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” hükmüne rağmen şehirlerinin, seçim bölgelerinin çıkarlarını ülke çıkarları önünde tutan bir yaklaşım sergiliyorlardı.

İşte bu ortamda, TEK’in yaptığı bu uygulama müessese yapılmayan illerde infiale sebep oldu. Bunu körükleyenlerin başında da o ilin TEK Müdürlüklerinde çalışan yöneticiler geliyordu.

Çünkü, Müessese Müdürü ve yardımcılarının maaş ve ödemeleri daha yüksekti. Keza alt kademelerde de bu durum vardı. Camia içinde, “onlar aldı biz niye alamıyoruz” kavgası başlamıştı.

Tabii bu iş için ön cepheye, ilin temsilcileri olan kuruluşlar, bunların yöneticileri ve parti il başkanları ile o ilin milletvekilleri sürülmüştü.

İktidarın iki ortağının il temsilcileri ile milletvekillerinin bir mesele etrafında ilk defa bu denli içten bir birliktelik sergilediklerini görüyorduk.

Tabii onların motifi TEK çalışanlarından farklı idi. “Benim ilimi nasıl o ile bağlarsın”, “benim ilimi o ilin altına alamazsın” gibi hamasi ve seçmene hoş görünecek bir nedendi onların bu karşı çıkışının hakim motifi.

Toplantılar yaptık anlatmaya çalıştık, rakamlarla, ülke gerçekleriyle sağduyularına hitap etmeye, ikna etmeye uğraştık.

İsyan dalga dalga büyüyordu. İktidarın her iki kanadının milletvekilleri de Türkiye’nin tüm illerinin müessese yapılmayanları adına bakanlığımızı artık taciz edercesine meşgul ediyorlardı. Heyetlerin biri geliyor, diğeri gidiyordu.

Oysa ülkede bunun, “Karayolları”, “Devlet Su İşleri” gibi çok örnekleri vardı.

Bakanımız Ersin Faralyalı (merhum) havlu atmak zorunda kaldı. TEK’ten bu işi çözmesi istendi.

TEK, çözümü tüm il müdürlüklerini, müessese müdürlüklerine dönüştürmekte buldu. Bu illere yeni kadrolar verildi. Mevcut kadroların dereceleri ve yan ödemeleri artırıldı.

Yola tasarruf edelim diye çıkılmışken daha çok masrafa yol açıldı. Sonuçta o günün başta değerli siyasetçileri ve bu uygulamaya karşı çıkanlar İstanbul’la Çankırı’nın, Ankara ile Bingöl’ün eşitliğini başarılı bir şekilde kanıtladı.

Evdeki hesap çarşıya uymamıştı.