DIŞ TİCARETİN BAKANLARI TEOMAN KÖPRÜLÜLER (2)

 

Geçen haftada anlatmaya çalıştığım gibi Teoman Köprülüler gerçekten renkli bir kişilikti.

Bir sosyal demokrat olarak o dönemin sosyalist blok ülkelerine ilgi duyuyor ve bu ülkelerle ikili ticari ilişkileri geliştirmek için çaba sarf ediyordu.

Bakanlıktaki tüm idari kademelerde yeni hükümetin ve bakanımızın bu tercihleri doğrultusunda politikalar geliştirmeye özel bir önem veriyor ve çaba gösteriyorduk.

O yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ile aramızda bir kliring anlaşması vardı. Buna göre, biz onlara çoğu tarım ürünü olmak üzere ihracat yapıyorduk. Onlar da bunun karşılığında ülkemizde, ihtiyacımız olan bir takım sanayi tesislerini kuruyorlardı. Nitekim halen ülke ekonomisine hizmet eden başta İskenderun Demir Çelik Fabrikaları, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Aliağa Petro Kimya Tesisleri gibi birçok önemli yatırım bu yöntemle realize edilebilmiştir.

Ticaret hacmimizi daha çok geliştirmek üzere Moskova’da bir Türk ihraç ürünleri sergisi açmaya karar verdik. SSCB’nin bu niyetimizi memnuniyetle karşılaması üzerine 1977’nin sonlarında soğuk bir kış günü hem serginin açılışını ve aynı zamanda SSCB ile ticari içerikli yeni bir anlaşma yapmak üzere Moskova’ya hareket ettik. O dönem SSCB’ye giden her heyete olduğu gibi bize de çok kapsamlı bir geziyi de içeren zengin bir program yapmışlardı. Moskova’dan Leningrad’a (bugünkü St.Petersburg) “kızıl ok” isimli trenle geçerek sonra oradan uçakla Orta Asya’da Taşkent şehrine gidecek, müteakiben Semerkand’a geçilecek sonra Moskova üzerinden Türkiye’ye dönecektik.

Moskova’ya gittik. Her şey çok iyiydi. Serginin açılışını bakanımız, SSCB yetkilileriyle birlikte yaptı. Halkın büyük ilgisi vardı. Yabancı mala; hatta meyve, sebze, konserve gibi tüketim mallarına muhtaç halk sergiyi akın akın ziyaret ediyordu. Uzaya füze gönderip, uydu yerleştirirken, dünyanın en etkili askeri güçlerinden biri olan SSCB’nin halkı portakallara, konservelere imrenerek bakıyorlardı. Büyükelçinin makam arabası ile şehre inmiştik. Bıraktığımız yere dönüşümüzde araba, insan kalabalığı arasında kalmıştı. Sanıyorum Cadillac veya Buick marka bir Amerikan arabasıydı. Halk dokunuyor, içini görmeye çalışıyordu.

Bu gördükleri Teoman Bey’i de etkilemişti. Seyahat çok yorucuydu. Taşkent’te uçaktan indiğimizde hepimiz uykusuzduk. Bakanımız programın bize sunduklarından memnundu; ama yorucu ve uzun buluyordu. Ancak Taşkent ve Semerkand şehirleri çok ilginçti ve Özbek halkı heyetimize gerçekten çok candan ve ilgili davranmıştı. Hele bir akşam çalınan müzikler, oyunlar, heyet üyeleri ile Özbeklerin kaynaşması heyete mihmandarlık yapan Rusları bayağı hoşnutsuz ve tedirgin etmişti.

Bakanımız artık memnundu. Dönüş yoluna çıktık. Saatlerce uçtuktan sonra yine bize refakat eden bir Türkoloji Profesörü olan Alexandrov vasıtasıyla Moskova’da hava şartlarının inişe müsait olmaması nedeniyle Kiev’e gitmekte olduğumuz bildirildi.
Ancak bir müddet sonra uçağın yeniden yön değiştirdiğini hissettik. Gelen bilgi Kiev’de de şartların olumsuza döndüğü ve bu nedenle bir başka istikamete gitmekte olduğumuz şeklindeydi. Ertesi gün bir anlaşma imzalanacak ve oradan Ankara’ya dönecektik. Sayın Bakanın canı iyice sıkılmıştı. Birkaç saat uçtuk. Sonra uçağımız alçalmaya başladı. İyice alçalmıştı, camlardan etkili bir kar yağışı olduğunu görüyorduk. Ağaçların tepesini gördüğümüzde uçak piste ulaşmıştı. Yani çok zor koşullarda bir iniş gerçekleştirmişti.

Bizi pek batı standartlarında olmayan bir terminalin VİP salonuna götürdüler, beklemeye başladık. Teoman Bey Rusların hiçbir açıklama yapmamasından şikayet ediyordu. Uzaktan büyükçe bir şehrin ışıkları görünüyordu. Vakit gece yarısıydı. Yaklaşık bir saatlik bekleyişten sonra araç geldi dediler. Hareket ettik. Yalnız yakındaki şehre doğru değil, şehirden uzaklaşarak bir başka istikamete gidiyorduk. Yine yaklaşık bir saatten fazla bir yolculuktan sonra bir başka şehre geldik. Buranın Toylatti olduğunu söylediler. İtalya’nın eski komünist parti başkanının adını taşıyordu şehir. Çünkü Fiat lisansı ile yapılan Lada otomobillerinin fabrikası buradaydı. Havaalanına indiğimiz şehir ise Kuibyshew isimli Sovyetlerin uzay ve havacılık merkeziydi. Bizi yakın olan bu şehir yerine daha dışa dönük olan Toylatti’ye getirmişlerdi. Teoman Bey bu işe sinirlendi, bir hayli söylendi. Ancak, hepimiz çok yorgunduk. Ertesi gün geç vakte kadar kendimize gelemedik. Şehirde belki bir metre kar vardı yerde. Tam bir Rusya manzarasıydı gördüğümüz. Kendimizi Dr. Jivago filminin ortamında gibi hissediyorduk. Vakit geçmiyordu. Küçük bir şehirdi, fazla yapılacak bir şey yoktu. Teoman Bey buradan çıkış için yollar arıyordu. Tren seçeneğini araştırdı. Yol çok uzundu. Kaldı ki tren yollarının da birçok yerde kapalı olduğu söyleniyordu. Hazar denizinin Kuzeyinde Uralların eteğinde dünyadan tecrit edilmiştik. Buradan ne zaman ve nasıl çıkabileceğimiz belli değildi. O gün öyle geçti. Ertesi gün bir hareketlenme oldu. Sonra Moskova havaalanının açıldığı haberinin geldiği belirtilerek acilen hareket edeceğimiz söylendi. Zaten hazırdık. Havaalanına doğru yola koyulduk. Uçağımız hareket ettiğinde Teoman Bey gerçekten mutluydu. Neşesi yerine gelmişti. Espriler yapıyordu.

Saatlerce uçtuk. Sonra dönmeye başladık. Uçak devamlı kavisler çiziyordu. Uçağın penceresinden baktığımızda manzara gerçekten umut kırıcıydı. Moskova’nın üstü sanki gri bir beton tabakası ile kaplanmış, tek bir kara delik bulundurmayan bir örtü ile örtülmüş gibiydi ve bizimle beraber havada tur atan onlarca uçak vardı. Bir hayli döndük. Teoman Bey Alexandrov’e “uçakta bakan olduğunu söylemediniz mi, öncelik versinler” dedi. Alexandrov güzel bir lehçe ile “biliniyor efendim” dedi.

Bir müddet sonra Bakanımız bu kez “Sayın Alexandrov ne zaman ineceğiz, inecek miyiz, inmeyecek miyiz, ne oluyor?” diye sordu. Alexandrov’un cevabını uzun yıllardır hep gülerek hatırladık “merak buyurmayın efendim hiçbir uçak havada kalmamıştır.”

Teoman Bey o sıkıntılı halinde bile kendini gülmekten alamadı. Neyse, bir müddet sonra uçağımız inişe geçti ve zor koşullar altında yere teker koydu. Hepimiz neredeyse toprağı öpecektik.

Ankara’ya döndükten bir müddet sonra SSCB’nin Ankara Büyükelçisi konutunda Sayın Bakan ve beraberindeki heyet onuruna bir akşam eşli bir yemek daveti verdi. Kaliteli Rus Votkası ve havyar refakatinde rahatlayan bir ruh hali içinde bu unutulmaz seyahatin renkli anıları paylaşıldı. Tabii Alexandrov’in deyişi akşamın esprisi olarak defalarca tekrarlandı.
Teoman Beyle renkli anıları izin verirseniz haftaya sonlandırmaya çalışalım.