Dış ticaretimize değerli hizmetler vermiş olan kişileri anmaya ve bu vesileyle onları yeni kuşakların belleğinde de yaşatmaya devam ediyoruz.
Bu yazımızı, dış ticaretin genç yaşta tepe noktasına ulaşan ancak çok zamansız kaybettiğimiz Güzay Güldere’ye ayırdık
Merhum Güzay Güldere’yi 70’li yılların başlarında tanıdım. O tarihlerde Ticaret Bakanlığı’nda müfettiş olarak görev yapmaktaydım. 1974-1975 yılları olabilir.
Müsteşarımız merhum Şeref Durugönül, mezun olduğu Mülkiyede ve bürokrasi çevrelerinde “Baban Şeref” olarak tanınan, son derece otoriter ve tuttuğunu koparan bir kişilikti.
Şeref Bey yıllardır altyapısı dökülen, gerçekten içler acısı durumda bulunan bakanlık binasını elden geçirerek adam etmek için çok hızlı ve iddialı bir çalışma başlatmıştı.
Bakanlıkta döşemeler değişiyor, plana aykırı yapılan bölmeler yıkılıyor, duvarlar boyanıyor, koridorlara çiçekler yerleştiriliyor, yeni mobilyalar konuluyor, bu yenilemeden bizim bulunduğumuz koridor da nasibini alıyordu.
Koridorun başına yeni bir sehpa ve yeni iki adet sandalye konulmuştu. Bizim misafir sandalyelerimiz ise eski ve döşemesi yırtıktı. O akşam yeni sandalyeleri bizimkilerle değiştirdik. Sabah geldiğimizde eski sandalyelerimiz yine bizim odaya dönmüştü. O akşam eskileri, yine koridordaki yenileriyle değiştirdik.
Sabahleyin büroda otururken kapı açıldı. Uzun boylu, siyah saçlı, genç biri belirdi. “Ben Müsteşarın danışmanı Güzay Güldereyim. Bakın arkadaşlar Müsteşar Bey her akşam bütün binayı geziyor. Her şeyi kontrol ediyor. Bize, söyleyin bu adamlara bıraksınlar bu değiştirme işini dedi.” Tabi haddimize mi ondan sonra o sandalyelere el sürmek.
Güzay Güldere ile ilk karşılaşmamız böyle oldu. Kısa süre sonra Güzay Beyin yurt dışına tayin olduğunu duyduk. Bu arada hükümet değişti. Milli Cephe Hükümeti kuruldu. Şeref Bey görevden alındı. Ona çok yakın olan Güzay Beyin de bir bahane ile Paris’den Karaçi’ye, tabir yerinde ise sürüldüğünü duyduk.
Birkaç yıl sonra CHP iktidara geldi. Ecevit Başbakan oldu. Hükümet belli olmadan Şeref Durugönül ben müsteşar oluyorum diye gelip duruma vaziyet etti ve gerçekten çok güçlü bir müsteşar oldu. Ben artık İhracat Genel Müdürüydüm. Bir müddet sonra Müsteşarımız yurt dışına atanırken, Dış Ticaret Genel Sekreteri merhum Turgut Çarıklı müsteşar oldu. Genel Sekreterliğe ise Karaçi Ticaret Müşaviri Güzay Güldere’nin atanacağı haberi çıktı ve sonra gerçek oldu. Bu makama atanan en genç genel sekreterdi. Ben de gençtim.
Güzay Bey artık ilk amirim olmuştu. İlişkilerimizin nasıl seyredeceği konusunda kuşkuluydum. Dış ticarete Teftiş Kurulundan gelip, kısa sürede dış ticaretin en önemli genel müdürlüğü olan ihracat genel müdürlüğünün başına geçmem, klasik dış ticaretçilerin pek kabullenemedikleri bir gerçekti.
İşte bu sebeplerdendir ki, Sayın Genel Sekreterimizle ne ölçüde anlaşabilecektik?
Güzay Bey kısa süre sonra geldi ve görevine başladı. Tebrik için odasına gittim. Eski arkadaşları odayı doldurmuştu. Herkesin bir beklentisi olduğu açıktı. Yukarıda söz ettiğim karşılaşma dışında hiç karşılaşmamıştık. Ancak birbirimizi ismen tanıyorduk. Bana nazik ancak mesafeli davrandı. Tebriğimi kabul etti. 3-5 dakika konuştuktan sonra ayrıldım.
Artık aynı teknenin içerisinde idik. Güzay Beyin tebrik kabul etme dönemi süratle geride kalmış ve günlük yaşama dönmüştük. Her gün, ya baş başa ya da toplantı ortamında birkaç kez bir araya geliyorduk.
Kısa sürede Güzayın çok sağlam karakterli, kendini iyi yetiştirmiş bir devlet görevlisi olduğu kadar, hak edenlere karşı çok candan, çok sevecen, gerçek bir dost olduğunu gördüm.
Zamanla ilişkilerimiz, bir ast üst ilişkisinden bir dost ilişkisine dönüştü. Özel zamanlarımızı da birlikte geçiriyorduk.
Ben onun işini kolaylaştırmak için canla başla çalışıyordum. O da bana tüm gücüyle destek oluyordu.
Bakanımız Teoman Köprülüler de genç bir insandı. Müsteşarımız dışında bakanlık adeta yenilenmiş, gençleşmişti.
Güzay Beyin bir gün beni zora sokacak, hukuken sorun yaratacak bir talimatı ve isteği olmadı.
Ancak, dostlarına karşı çok vefalı bir insandı. Onları layık olmasalar dahi korumaya, kollamaya çalışırdı. Nitekim böyle bir arkadaşını genel müdür yardımcısı olarak almamı önerdiğinde o kişiyi tanıdığım için, dostu olmasına rağmen karşı çıktım. Bir yandan da onu kırmamak için formül geliştirmeye çalıştım. Yeni ihracat rejimi kararı ile kurduğumuz İhracat Koordinasyon Kurulu (o tarihlerde “Dış Satım Eşgüdüm Kurulu” olarak isimlendiriliyordu) genel sekreterliğini önerdim. Genel müdür yardımcılığında ısrar etmedi. Teklifimi kabul etti.
İhracat rejim kararını hazırlamıştık. Karar teklifini Başbakanlığa sunduk. Bir gün Güzay Bey beni çağırdı. “Başbakanlıktan, kararnameyi, dilini öztürkçeleştirin diye iade ettiler”, gülerek “ Al bakalım nasıl çıkacaksın içinden” dedi.
Genel müdürlüğümüzde sanata yatkın, resim yapan, denemeler yazan Monad Balkan isminde bir daire başkanımız vardı. Metni ona verdim ve öztürkçeleştirmesini söyledim. Monad bir süre sonra metni öztürkçeleştirmiş olarak bize verdi. Okuduk, hiçbir şey anlamadık. Bu sefer Türkçeleştirmeye çalıştık. Orta yolu bulduk.
Sonuçta Türkiye’nin ihracat rejimi kararlarından yalnız 1978/79 ihracat rejimi kararının ismi “ Dış Satımı Düzenleme Kararı” olarak çıktı.
Geçen hafta uzun uzun anlattığımız fındık fonunda biriken paraların Maliye Bakanlığı ile paylaşılması müzakerelerini Sayın Kaya Erdem ve Sayın Tevfik Altınok’a karşı Güzay Bey ile birlikte omuz omuza yürüttük.
Yurt dışına atanarak 1979 yılında Türkiye’den ayrıldım. Ardından ikinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. İlk işleri Güzay Güldere’yi görevden almak oldu. Zor yıllardı. Kısa süre sonra 80 ihtilalı oldu. Güzay kısa zamanda konsey nezlinde üst düzey bir göreve atandı. Bana moral veren, umut aşılayan mektuplar gönderiyordu. Halen saklıyorum.
Bir yaz tatilinde Türkiye’ye geldiğimde bir akşam Güldere Ailesi’nin Gazi Osman Paşa semtindeki, zevkle döşenmiş evlerinde konukları olduk. Rakı içildiğinde mutad olduğu üzere birlikte önce bakanlığımızı, sonra Türkiye’yi kurtardık. Birbirimize çok iyi geldik, moral olduk. Bu, Güzay kardeşimi sağlıklı son görüşüm oldu.
Sonra hastalığını ve apar topar Doğu Berlin’e atandığını duydum. Ataması Doğu Berlin’e yapılmıştı. Ancak Batı Berlin’de bir hastanede tedavi görüyordu. Yardımcım Ömer Berki ile birlikte Berlin’de hastanede ziyaret ettik. Morali yerinde idi. Gelecek planları yapıyordu. Ne var ki, süzülmüştü. Bu ise Sevgili Güzay ile son görüşmemiz oldu. Hastalığın kısa sürede ilerlemesi üzerine Bonn’a nakledilerek orada bir hastaneye yatırıldı. Kısa süre sonra kaybettik. Onu ebediyete uğurladık.
Cenazesi için eşimle birlikte Hamburg’tan Bonn’a gittik. Büyükelçilikte yapılan törenin ardından bir konvoy halinde Frankfurt’a giderek oradan Güzay’ı Türkiye’ye, ebedi istirahatgahına uğurladık.
Eski Müsteşarımız Şeref Durugönül de oradaydı. Güzay’ı gerçekten bir evlat gibi severdi. Üzüntüsü bir evladını kaybetmiş baba üzüntüsü gibiydi. Ben de bir kardeşimi kaybetmiştim. Çok kısa tanıdığım Güzay’ı sağlam kişiliği, adam gibi adam oluşu ve üstün yetenekli bir devlet görevlisi olması nedeniyle çok sevdim. Dostluğu benim için bir onur vesilesi oldu.
Güzay geride bu ülkeye hizmet eden üç erkek evlat bıraktı. Yine dostluğunu her zaman bir kazanç saydığımız eşi Meral Hanım, o çocukları Güzay’ın bir emaneti olarak büyütüp yetiştirdi. Bu gün ikisi Dış İşleri Bakanlığımızda Diplomat olarak, üçüncüsü ise özel sektörde başarılı bir girişimci olarak ülkelerine hizmet ediyorlar.
Sevgili Güzay Güldere seni sevgi ve özlemle anıyorum. Işıklar içinde yatmanı diliyorum.