Kurtuluş savaşımızın en önemli kilometre taşlarından biri hiç şüphesiz ki İnönü Savaşları’dır. Kurtuluş mücadelesinin ancak düzenli bir ordu kurularak başarabileceği iddiasının kanıtlandığı çok önemli zaferlerdir bunlar. Batı Cephesi Komutanı Mustafa İsmet’in TBMM Başkanı Mustafa Kemal’e ikinci İnönü Zaferi’ni müjdeleyen telgrafının “düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza terk etmiştir” şeklinde sonlanan ifadelerine, Mustafa Kemal’in “siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini yendiniz” şeklindeki cevabı bu zaferin hayati önemini ne kadar güzel ve özlü bir şekilde ifade etmektedir.
İşte 23 Mart’ta bu zaferin 101. Yıldönümünü kutlarken, zaferi kazanan ordunun başkomutanı, Mudanya Mütarekesi’nin mimarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu Lozan Barış Antlaşması’nın baş delegesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı ve ikinci Cumhurbaşkanı, İkinci Dünya Savaşı’ndan Türkiye’yi burnu kanamadan çıkaran, ülkeye çok partili demokratik sistemi kazandıran büyük devlet adamı İsmet İnönü’yü en içten kalbi sevgi ve saygılarımızla anmamız gerektiğini düşündüm.
Şevket Süreyya Aydemir onu “İkinci Adam” olarak nitelemişti. Atatürk gibi yüzyılın dâhisi kabul edilen büyük bir asker, vizyon sahibi bir devlet adamı ve kararlı bir devrimcinin yanında ikinci adam olmak çok çok önemlidir.
Biri, Ege’nin bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Selanik kentinde, diğeri İzmir’de 3 yıl arayla dünyaya gelen bu iki büyük insan gerçek anlamda tanışmalarından sonra birbirlerine sıkı sıkıya sarılıp, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran askeri, siyasi ve sosyal mücadeleyi aralarına hiç kimseyi sokmaksızın, birbirlerine tam bir güven, tam bir destek anlayışı ile birlikte yürütmüşlerdir.
Mustafa Kemal’in engin hayal gücü, eylemciliği ve vizyonerliği, Mustafa İsmet’in sakin, hesaba kitaba dayalı duruşuyla bütünleşerek aynı hedefleri aynı idealleri benimseyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve çağdaş dünyanın onurlu bir üyesi olmasını sağlamışlardır.
“Ben Enver’in adamı olduğu için İsmet’i sevmezdim” noktasından başlayan Atatürk’le İnönü’nün ilişkileri, bu ikilinin 1916/17 yıllarında 2. Ordu’da üst ve ast olarak gerçek anlamda bir arada çalışmaları ile ete kemiğe bürünmüştür.
Büyük lider artık İsmet Bey’e başka bir gözle bakmaktadır. O artık liderin en güvendiği, en yakını, en çok fayda sağlayanı, onu hiç yanıltmayan yakın dostudur. O gerçek bir ikinci adamdır.
Bu yurdun Türklerin anavatanı olarak kalmasının, bu yeni devletin Cumhuriyetle taçlandırılmasının 2 numaralı kahramanıdır.
Önder ona o kadar güveniyordu ki, ondan daha kıdemli, paşa rütbesinde subaylar olmasına rağmen, Miralay İsmet Bey’i Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekili yapmakta tereddüt etmiyordu. Ardından kurulan düzenli ordunun komutanlığına getirerek ona olan güvenini ve takdirini bir kez daha gösteriyordu.
İnönü bir askerdi ama Mudanya görüşmelerinde yine oydu en önde olan ve başarıyı sağlayan.
Nihayet bir diplomat, bir siyasetçi olmamasına rağmen Lozan Barış görüşmelerinin Dışişleri Bakanlığını da üstlenen baş delegesi yine İsmet Paşa’dır.
Mustafa Kemal’in Cumhuriyetin temellerini atarken son geceyi paylaştığı kişi de İsmet Paşa’dır. İsmet Paşa Büyük Önder’in Cumhuriyet Türkiyesi’ndeki ilk başbakanıdır.
Kurtuluş Savaşı fikrinin oluştuğu, Mustafa Kemal’in Samsun üzerinden Anadolu’ya geçmesinden önceki kısa işgal İstanbul günlerinden beri İsmet Bey ile oluşan fikir birliği hiç bozulmamış, Ona çok yakın olan Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele gibi önemli kişilerle zaman içerisinde yol ayrımı yaşanmış olmasına rağmen, Mustafa Kemal ve Mustafa İsmet bir yol ayırımı yaşamamıştır. Çünkü idealleri, hedefleri birdir.
İsmet İnönü muhalifleri bu kesintisiz 20 yıllık vefa, dostluk, başarı dolu kader arkadaşlığını bir tarafa bırakarak 1937 sonlarında Büyük Atatürk’ün ölümünden yaklaşık 1 yıl önce İsmet İnönü’nün başbakanlıktan ayrılışını gerekçe göstererek, bunu bir yol ayırımı gibi sunma gayreti içinde olmuşlarsa da, Salih Bozok, Hasan Rıza Soyak, Falih Rıfkı Atay, Sabiha Gökçen gibi Atatürk’e çok yakın isimlerin anılarından, anlattıklarından görüyoruz ki, bu iki insanın ayrılığı uygulamaya yönelik bir fikir ayrılığından öte bir şey değildir. 20 yıl bu kadar yakın birlikte çalışan, stres altında kalan, acı çeken, ideal sahibi insanlarda zaman zaman böylesine geçici ayrılıklar olağandır. Nitekim o büyük dostluk değerinden hiç bir şey kaybetmemiş, çalışma hayatları ayrılsa da dostlukları sürmüştür. Bu dönemde de zaman zaman bir araya gelmişler, birbirlerine ilgilerini hiç kaybetmemişlerdir. Atatürk, İsmet İnönü’ye karşı tavır alınmaması için özel bir itina göstermiş, bu kader arkadaşının “düşenin dostu olmaz” deyişine uygun bir davranışla karşılaşmaması için önlemler almıştır. Bu bir ebedi dostluğun simgesi değildir de, nedir?
İsmet İnönü’nün ileri yaşlarında, 10 Kasımlarda kader arkadaşının ebedi istirahatgahına ağır ve yorgun adımlarla ilerleyişi halen belleğimde canlılığını koruyor.
O bu büyük dostundan hiç kopmadı. Hayatlarını hizmetine sundukları milletleri de bu dostluğu ebedileştirmek üzere onları Anıtkabir’de ebediyen birleştirdi.
Mustafa Kemal, Mustafa İsmet, vatan size minnettardır.
Işıklar içinde uyuyun.