BİR ZAMANLAR SİVAS’TA FUTBOL YAŞAMI

Mütevazı bir Orta Anadolu kentinin yıllardır futbol süper liginde gösterdiği başarılı performans gerçekten parmak ısırtacak düzeydedir.

Bütçeleri milyonlarca dolar olan asırlık kulüplerle başa baş mücadele etme başarısını gösteren Sivasspor acaba nasıl bir geçmişe dayanmaktadır? Gücünü ve istikrarını nereden almaktadır?

Çocukluğumun ve liseyi bitirene kadar olan gençlik yıllarımın geçtiği Sivas o yılların Türkiye’sinin koşullarında gelişmiş, büyük bir kentti. 45-50 bin nüfusu ile Türkiye’nin nüfus olarak 10’ncu büyük kentiydi. “Cer Atölyesi” adıyla anılan vagon yapım ve tamir fabrikası şehrin en büyük işvereniydi. Keza Türkiye’nin sayılı çimento fabrikalarından biri de Sümerbank tarafından Sivas’ta kurulmuştu. Kuzey güney ve doğu batı demiryolu hatları Sivas’ta kesişiyordu. Tüm öğrenim ve eğitim kurumlarını bünyesinde barındırıyordu. Ayrıca bir tümen ve bir er eğitim tugayına da ev sahipliği yapıyordu.

Sosyal hayatı da canlı olan bir kentti Sivas. Özellikle resmi kurumların spora verdikleri destek sonucunda spor hayatı da çok yönlü idi ve gelişmişti.

İddialı bir futbol ligi vardı. O tarihlerde Türkiye düzeyinde bir organizasyon mevcut olmadığı için koca İstanbul şehrinde bile mahalli lig maçları ile yetiniliyordu.

Şehir stadyumu evimize yakındı. Çocukluğumda Sivas lig maçlarının çoğunu ya kaçak olarak ya da büyüklerimizin eşliğinde giderek seyrederdim.

Şehrin en güçlü takımı Devlet Demiryolları’nın kuruluşları olan Cer Atölyesi ile 4. İşletme’nin ortak takımı olan Demirspor’du. Forma rengi lacivert maviydi. En büyük rakibi futbolcu kaynağı lise olan 4 Eylül ile Tümenin takımı Karagücü idi. 4 Eylül’ün rengi kırmızı lacivert, Karagücü’nün kırmızı beyazdı.

Demirspor’un benim dönemimin ünlü futbolcuları Kedi Erol (Galatasaraylı Erdal Keser’in babası), kaleci Balık Mehmet, Kovboy Selahattin ve Yarım Dünya idi.

Sivaslıların kediye verdiği isimle Kedi Erol’a “pisik” adı kullanılarak tezahürat yapılırdı. İyi bir santrafordu.

Kovboy Selahattin mahallemizden abimizdi. Zaman zaman toptan hızlı koşar, top arkasında kalırdı. Tribünler “kovboy topu unuttun” diye bağırırlardı.

Yarım Dünya gerçekten ismine yakışır şekilde kiloluydu. Orta saha oyuncusuydu. En önemli marifeti topu her ayağına geldiğinde havaya dikmekti. Ne kadar yükseğe dikerse seyirciden o kadar alkış alırdı.

Benim gençlik yıllarımın 4 Eylül’ünün en önemli futbolcusu Ahmet Tuna idi. (Galatasaraylı Milli futbolcu). Boylu poslu bir gençti. Lisesinin futbol, voleybol ve basketbol takımının asıydı. Kardeşi Tanzer de hem lise takımının hem de 4 Eylül’ün kalecisiydi.

4 Eylül’ün başkanı şehrinin zenginlerinden Sarraf Rahmi’nin oğlu Nusret Akça idi. (R)’leri söyleyemezdi. Sivas’ta üç tane özel araba varken biri onundu. İstasyon Caddesi’nde fiyaka turları atardı.

Demirspor – 4 Eylül maçları olaylı geçerdi. Çoğu da kavgayla sonuçlanırdı.

Karagücü er eğitim tugayına askerliğini yapmak üzere gelen sporcularla zaman zaman lige ağırlığını koyar, Demirspor’u tahtından indirirdi. Çok sayıda ünlü futbolcuyu Karagücü formasıyla Sivas’ta seyrettim. Bunlardan biri de Fenerbahçeli Osman Göktan’dı. Şehrin bir diğer takımı Sivas’ta doğan Kızılırmak nehrinin adını taşıyan Kızılırmak futbol takımıydı. Ama hiçbir zaman iddialı olamamıştı. Rengi yeşil beyazdı.

Zaman zaman çimento fabrikasının Sümerspor ismi ile var olan takımı yeni transferlerle sezona iddialı girer, flaş bir başlangıç yaparsa da sonunu getiremezdi.

Bu takımdan tek hatırladığım “Beton Kemal” diye anılan futbolcuydu. Sahanın neresinde olursa olsun, topun pozisyonu her müsait olduğunda mutlaka rövaşata yapar seyircilerden alkış alırdı. Rivayete göre doktorlar ona “oğlum fazla rövaşata yapma ölürsün” demişler ama O “ben vazgeçemem” demiş.

Benim lise son sınıfa geçtiğim yıl Esnafspor ismiyle iddialı bir takım kuruldu. 4 Eylül’de lisanslı veya benim gibi henüz lisans çıkartmamış olanları transfer ettiler. Rengimiz kırmızı yeşildi. Bir çift krampon ve eşofmana Esnafspor’a transfer olmuştum. O yıl şampiyon olamadık. İzleyen yıl ise ben Sivas’tan ayrılmıştım.

Sahamız Türkiye’deki tüm sahalar gibi topraktı. Yazın belediyenin veya demiryollarının itfaiyesi gelerek sulardı. Yoksa tozdan göz gözü görmezdi.

Bahar aylarında ise sahaya kömür cürufu atarlardı. Düşünce açık yerlerimiz fena yaralanırdı. Koşullarımız çetindi; ama iddialı, kıran kırana bir ligimiz vardı.

Stadyumun hoparlöründen yayılan nağmeler halen kulaklarımda. En çok da Müzeyyen Senar’ın “yine gam yükünün kervanı geldi, çekemem bu derdi yavrum bölek seninle” türküsü çalınırdı.

İşte bu iddialı ligin cereyan ettiği Sivas şehri Türkiye genelinde yeni kurulan profesyonel ikinci lige girebilmek üzere harekete geçer. Daha sonra milletvekilliği ve başbakanlık müsteşarlığı da yapan dönemin Belediye Başkanı Ahmet Durakoğlu ile şehrin ileri gelenlerinden Hüseyin Yıldırım (milli boksör), Nusret Akça (4 Eylül Kulübü Başkanı) gibi kişilerin ön ayak olması, dönemin Sivas Valisi Vefik Kitapçıgil ile Sivas Milletvekili Rıfat Öçten’in de destekleri ile 1967/68 sezonunda Sivas 2’nci profesyonel lige kabul edilir. 2004/2005 sezonunda şampiyonluğu kıl payı kaçırmış, bir sonraki yılda ikinci olarak bitirmiştir. 11 yıl aralıksız Süper Lig’de mücadele eden Sivasspor 2015/2016 sezonunda TFF 1.Lig’e düşmüşse de, 2017/2018 sezonunu şampiyon olarak tamamlayarak tekrar Süper Lige dönmüştür.

Sivas’ın köklü spor geleneğinin temsilcisi Sivasspor mütevazı bir bütçe ile Türkiye Süper Ligi’nin ender borçsuz kulüplerinden biri olarak örnek bir yönetimle yoluna başarıyla devam etmektedir.

Nitekim içinde bulunduğumuz 2019/2020 sezonunda ilk devreyi lider tamamlamış olup, şampiyonluk adaylarından biri olarak kabul edilmektedir.

Anadolu’nun bu seçkin kulübüne nice başarılı yıllar dilerim.