CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN (2)

İşte budur Mustafa Kemal. Sağlam, ayağı yere basan kararlar alan ve adım adım, ilmik ilmik hedefine ulaşan bir strateji ve taktik uzmanıdır O.

Üstelik bir yandan kıt kanaat koşullarda bir milli mücadele verirken, bir yandan da ülkenin geleceğini de planlamaya çalışmaktadır. Ne yazık ki en yakınında olan, bu mücadeleyi birlikte yürüttüğü arkadaşlarıyla da aynı fikir ve idealleri paylaşıyor değildir. Yani fikir ve düşüncelerinde küçük istisnalar dışında pratik olarak “yalnızdır” diyebilirsiniz.

İşte bu görüşümüzü en iyi destekleyen bir anıyı sizlerle de paylaşmak isterim.

Mudanya Mütarekesi yeni imzalanmıştır. Yani artık savaş fiilen bitmiş sayılır. Şimdi ülkenin barış dönemi meselelerini konuşmanın zamanı gelmiştir.

Bir gün Rauf Orbay Mustafa Kemal’e “seninle konuşmak istediğim bir takım hususlar var” diye onu Rafet Bele’nin Keçiören’deki evine davet eder.

Sohbeti ciddi konular izler. Rauf Orbay “Mustafa Kemal’den padişahlığın ve halifeliğin kalkmayacağına, cumhuriyet ilan edilmeyeceğine dair “ kendisine söz vermesini ister.

Bunun üzerine Mustafa Kemal,

-Peki sen ne düşünüyorsun der

Rauf Orbay,

-Ben padişahlık ve halifelik onuruna gönül ve duyguyla bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeğiyle yetişmiş, bu mevkilere gelmiştir. Benim de kanımda o ekmeğin kırıntıları vardır. Padişaha ve halifelik onurunu ortadan kaldırmak, onun yerine başka bir düzen koymak, yıkım ve çöküntüye yol açar.

diye cevaplar Mustafa Kemal’i.

Mustafa Kemal aynı soruyu Rafet Bele’ye de sorar.

O da,

-Rauf beyin bütün düşünce ve görüşlerine katılıyorum. Gerçekten padişahlıktan, halifelikten başka bir yönetim söz konusu olamaz.

der.

Ali Fuat Cebesoy ise kendisine aynı sorunun yöneltilmesi üzerine,

-Ben Moskova’dan yeni geldim. Durumu değerlendirmedim şimdi görüş belirtmeyeceğim

diye, görüş ifade etmekten kaçınır.

Onun en yakınındakiler bile kulluktan, yurttaşlığa geçme fikrine hazır değildirler. Şimdi onun cumhuriyeti hangi koşullar altında gerçekleştirdiğini herhalde daha iyi anlıyorsunuzdur sanırım.

9 Eylül’de ordularımız İzmir Vilayet binasına bayrağımızı çektikten sonra artık ülkenin geleceğini şekillendirmeye gelmiştir sıra.

1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmıştır.

2 Ağustos 1923 tarihinde ikinci meclisin toplanması ile, 1921 tarihli anayasanın değiştirilmesi de gündeme gelmiştir. İstanbul’daki saltanat yanlısı gazeteler de bu vesileyle yeniden konuşulmaya başlanan cumhuriyetin kabulü fikrine şiddetle karşı çıkmaktadırlar.

Ancak, bir gerçek vardı ki, ülke, egemenliğini kendi ellerine almış bir milletin, seçtiği temsilciler vasıtasıyla yönetilmektedir. Geriye kalan artık bunun adını koymaktan ibarettir.

O günlerde bir dahiliye vekili seçimi sorun olmuştu. Zira meclisin her vekili ayrı ayrı seçmesi gibi zor işleyen bir ana yasa  sistemi vardı. Başbakan Fethi Okyar, dahiliye vekili seçiminde istediği sonucu alamayınca, hükümetin istifasına karar verildi ve Vekiller Heyeti 27 Ekim 1923’de istifa etti.

28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal’in misafirleri arasında İsmet Paşa, Kazım Paşa, Fethi Bey, Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Mebusu Fuat, Afyon Mebusu Ruşen Eşref de yer almaktadırlar.

Mustafa Kemal misafirlerine “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diye kararını açıklar. Yemekten sonra Mustafa Kemal İsmet Paşayı alıkoyar. Birlikte bir anayasa taslağı hazırlarlar.

29 Ekim sabahı Halk Fıkrası grubu halen kabine değişikliğini görüşmektedir. Görüşmeler çıkmaza girmiştir. Bunun üzerine meseleyi çözmesi Mustafa Kemal’den istenir. Mustafa Kemal onlardan bir saat mühlet talep eder. Bir saatin ardından kürsüye çıkar ve yönetim biçiminin cumhuriyet olması halinde bir sorun yaşanmayacağını ifade ile anayasa değişikliği teklifini sunar. Yapılan görüşmeler sonucunda teklif alkışlarla kabul edilerek Cumhuriyet ilan edilir.

Kabul edilen 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Kanun’un 1.maddesi şöyledir;

“Hakimiyet bilâ kayd-ü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir. Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir.”

19 Nisan 1925 tarihinde kabul edilen 628 sayılı kanunla da 29 Ekim 1925’den itibaren cumhuriyetin ilanı resmi bayram olarak kabul edilerek kutlanmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet Büyük Atatürk’ün en önemli devrimidir. Türk Milleti onun bu mümtaz eserini sevmiş ve bir asırdır korumuştur ve atasının “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” vasiyetinin gereklerini yerine getirecektir.

Işıklar içinde uyu Büyük Önder, kurduğun ve “benim en büyük eserim” dediğin Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır.