Hatırlıyorum Çetin Altan’ın Akşam Gazetesi’nde köşe yazıları yazdığı, gençlerin her gün “Çetin Altan’ın bugünkü yazısını okudun mu?” diye sanki bir ayin ritüelini paylaşırcasına onu izleyip yazılarını, söylediklerini paylaştıkları yıllardı.
Gençliğin idolüydü.
Bir gün memurları eleştiren bir yazı yazmıştı. Ona göre mühendislik, doktorluk, ayakkabı tamirciliği, elektrikçilik, aşçılık, şoförlük, ressamlık, yazarlık, tornacılık; bunlar birer meslekti. Ama memuriyet bir meslek değildi. Memurları mesleksiz insan toplulukları olarak niteliyordu.
O yıllarda genç, idealist, işini seven, yaptığı işte topluma hizmet ettiğine, bir fayda ürettiğine inanan bir anlayıştaydım. Çetin Altan gibi takdir edip beğeni ile okuduğum bir yazarın bu önermesi doğrusu beni hem şaşırtmış, hem de derinden sarsmıştı. Demek ben de bu mesleksiz insanlar topluluğunun bir parçası olmuştum.
Çetin Altan’ın bu sözleri hiç aklımdan çıkmadı. Zaman zaman aklıma geldiğinde üzerinde düşünmüşümdür. Bugün ise bu düşündüklerimi artık yazıya dökerek siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.
Türk Dil Kurumu mesleği “belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve beceriye dayalı olarak insanlara faydalı mal ve hizmet üretmek ve karşılığında da para alınarak yapılan kuralları belirlenmiş iştir” diye tanımlamıştır.
Baktığımızda memurların bu tanımın tüm unsurlarını taşıdığını görürüz. Memur, bir eğitimden geçerek bilgi ve beceri kazanıp bir mal veya hizmet üretmektedir. Karşılığında para almaktadır. Yaptığı işin kuralları da belirlenmiştir.
Dolayısıyla Türk Dil Kurumu’nun bu meslek tanımına göre memurlar da meslek sahibi sayılması gereken kişilerdendir.
Aynı Türk Dil Kurumu Sözlüğü memuru “devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse” diye tanımlamaktadır.
Türk Dil Kurumu’nun her iki tanımını birlikte değerlendirdiğimizde “devlet hizmetinde çalışan meslek erbabını memur diye nitelememiz gerektiğini” görürüz.
Kaldı ki, Çetin Altan’ın meslek diye kabul ettiği işler de devlet memurları tarafından icra edilmektedir. Devlet hastanelerinin doktorları, hemşireleri o hastanın yönetici sınıfından olan hastane müdürleri, başhekimler; bunlar da birer memurdur.
Devlet hizmetinde çalışan mühendisler, hukukçular, işletmeciler, iktisatçılar; hepsi birer devlet memurudur. Bunlar Çetin Altan’ın ifade ettiği meslek grubuna girmenin ötesinde ayrıca devletin yöneticilik kademelerinde de görev yaparak birikimlerine birikim katmaktadırlar.
Devlet memuriyeti şapkası altında orada yapılan işleri, özel sektördekinden farklı değerlendirmek ne kadar doğrudur? Tapu Kadastro Teşkilâtı’nda çalışan tapucular, kadastrocular meslek sahibi sayılmamalı mıdır? Keza Gümrük Teşkilâtı’nda çalışan gümrükçüler, Milli Eğitim’de çalışan öğretmenler doğal olarak bunların yöneticileri mesleksiz olarak mı nitelenmelidir?
Devletin geçmişte sanayi alt yapısını kuranlar memurlar değil midir? Sonra Türk özel sektörüne öğretmenlik, rehberlik yapanlar, bu “mesleksiz” olarak nitelendirdiğimiz memurlar, yönetici memurlar değil miydi? Bunlar Türkiye’nin en önde gelen özel sektör kuruluşlarında çok önemli görevler üstenmediler mi? Kaldı ki halen devlet memurlarının özel sektöre transfer olduğunun örnekleriyle sık sık karşılaşıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın da, Devlet Opera ve Balesi’nin de mensupları memur değil midir?
Ekşi Sözlük’de “sallabaşını al maaşını”, “elinden hiçbir iş gelmeyen insanların dâhil olduğu sınıf” diye yapılan aşağılayıcı nitelemelerin kibarca ifadesi olan “memuriyet bir meslek değildir” söylemini kabullenemiyorum.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet varsa onun taşında, toprağında, ırmağında, denizinde; göz nuru, alın teri, emeği, bilgisi, vizyonu ile beğenmediğiniz devlet memurları vardır.
Bu böyle biline!