Kırklı, ellili yılların ürünü bizim kuşaklar, genç cumhuriyetle birlikte yaşlandı. Kendilerinin olduğu kadar çiçeği burnunda cumhuriyetin de büyümesine, olgunlaşmasına tanık oldular.
Onlar, Büyük Atatürk’ten bize emanet bu cumhuriyetin tarihini bizzat yaşayanlar, bizzat yapanlardır. Bu kuşaklar nelere tanık olmadılar ki:
-
Küçük bir defter ebadında ve çok sayıda sayfa içeren kimliklerinde (o tarihlerde bu kimliklerin adı “nüfus cüzdanı” idi) dinlerinin, hatta mezheplerinin yazılmasına,
-
İkinci Dünya Savaşı sırasında verilen ekmeğin, basmanın, pazenin kimliğinin sayfalarını bir çiçek tarlası misali benzeyişine,
-
İstanbul’un nüfusunun altı yüz bin, Ankara’nınkini ise üç yüz bin olmasına,
-
Mithatpaşa Stadı’nın Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’a, bu üç büyük ve güzide kulübümüze ev sahipliği yapmasına; bu üç takımın seyircilerinin yan yana oturup maç seyretmesine,
-
Taksim’de, Kızılay Meydanı’nın tam ortasında kurulan bir düzenekte yer alan trafik polislerinin ahenkli el kol hareketleriyle trafiği sorunsuz bir şekilde yönetmelerine,
-
Lise mezunlarının askerliklerini yedek subay olarak yapmalarına,
-
Mutfaklarda bir devrim yaratan tüp gazlı ocakların kullanılmasına,
-
1946’da ilk çok partili döneme geçiş denemesine ve nihayet 1950 yılında cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin iktidarı kaybedişine…
-
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk kez bir savaşa, bizimle alakalı olmayan Kore Savaşı’na katılmamıza,
-
Bizim nesillerin 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan duydukları davudi bir sesle ordunun yönetime el koyduğuna ve dolayısıyla ilk askerî darbeye de tanık oluşlarına,
-
Yassıada, Köpek, Bebek davaları derken Atatürk’ün başbakanı Celal Bayar’ın idam cezasından yaşı nedeniyle kurtulduğu; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, yani Demokrat Parti’nin en üst yönetiminin, idam cezası alarak infaz edilişlerini de bu nesiller yaşadı.
-
Bu nesiller, 1974 yılında imkânsızlıklara rağmen çıkarma ve hava indirme gibi zor askerî hareketlerle Kıbrıs’a müdahale edilmesinin ve oradaki soydaşlarımızın güvenliklerinin sağlanmasının da canlı tanığı oldular.
Bu nesil; 70’li yılların sonlarında ve 1980’in Eylül ayının 12’sine kadar, özellikle büyük şehirlerimizde yaşanan sağ–sol çatışmasıyla can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşmesini, bir semtten diğer semte sanki iki yabancı ülke arasındaki sınırı geçercesine kontrolle geçme garabetini, üniversite ve yüksek okulların sağ–sol diye ayrışmasını, geceleri sokağa çıkmanın büyük cesaret istediği, çok acı olaylarla dolu, birçok değerini ve gencini kaybettiği yılları yaşadı. Sonra, biliyorsunuz, işte 12 Eylül’ün demir yumruğu ülkenin başına indi. Bu ülkenin kurucu partisi de dahil olmak üzere tüm siyasi partiler kapatıldı.
Bu nesiller, ülkemizin iki yakasının bir türlü bir araya gelmemesinin sıkıntılarını; 1946, 1958, 1982, 1990, 1994, 2000, 2001, 2008, 2018 yıllarının ekonomik krizlerini ve hâlen devam eden ekonomik sıkıntıları yaşadılar.
Bizim nesiller; ülkemize televizyonun gelişine, metroyla tanışmamıza, sabit telefon edinebilmek için yıllarca sıra beklerken o yıllarca beklenen telefonun ceplerine girmesine, gelişmiş ülkelerde imrenerek bakakaldığımız otoyollara, hızlı trenlere, çağdaş havaalanlarına; bakkaldan markete, kasaptan şarküteriye, çarşı pazardan alışveriş merkezine geçişin tanığı oldular.
Yaz yaz bitmez, inanıyorum birçoğunuz şu anda unuttuklarımı dillendiriyorlardır. Biz bu ülkenin yaşayan tarihiyiz. Bizler, bu kutlu cumhuriyetin bize sunduklarına minnet duyan, Büyük Kurucusunun koyduğu hedeflere inanan; yeni güzellikleri takdir etmekle beraber eskiye özlemi dinmeyen nesilleriz.
