Dilimizde çok yerleşik, hergün kullanmak zorunda kaldığımız bu deyişe uygun örneklere günlük yaşamlarında tanık olmayan yoktur. Hele bizim gibi ahlak, örf, adet kurallarının erozyona uğradığı, yasa, yönetmelik, genelge vs. gibi toplumsal kuralların hiçe sayıldığı, ya da kamu otoritelerince “padişahın yasağı üç gün sürer” anlayışıyla uygulandığı toplumlarda bu deyişin karşılığını oluşturan örnekleri sıkça görmek olasıdır.
Kimdir bu sorumsuzlar?
Çocuktur, gençtir, çalışmaz kopya çeker, çalışandan daha yüksek not alır. Sahte rapor alır, askere gitmez. Nimet dağıtımında en öndedir. Yükümlülük, külfet olunca ara ki bulasın. Kolayca buharlaşır.
Arkadaşından borç alır, ödemez. Eşini dostunu borcuna kefil yapar, sonra toz olur gider, borcu eş dost demez onlara yıkar.
Ormandaki kurumuş, ömrünü tamamlamış olanı değil de yola en yakın olan genç ağacı keser.
İki tane patlıcan közleyeceğim diye atalarına, dedelerine temiz hava, yakacak kereste ve gölgelik veren ormanı yakar.
Piknik yapmak için en güzel yeri arar bulur, bütün pisliğini orada bırakır, gider.
Deniz meraklısıdır, altında kocaman teknesiyle, başında kaptan şapkasıyla hava atar, ne var ki teknesinin sintinesini denize boşaltmakta sakınca görmez.
Trafikte emniyet şeridi onun için ayrılmış tahsisli yoldur. Sinyali elektrik idaresine fatura ödediği için idareli kullanılan bir elektrik anahtarı muamelesi görür.
İçtiği biranın, kolanın kutusunu seyir halindeki aracının penceresinden atması doğal halidir, başka türlüsünü bilmez.
Şehir içi trafikte hız yapar, makas atar sonra yayaların arasına dalar, araçları biçer, bunun adı da kaza olur.
İşine zamanında gitmez, zamanında çıkmaz, gitse de bir şey yapmaz, çalışanları da engeller. Hatta işe gelmesi zarardır.
Esnaftır, pirince taş karıştırır, biberinin içinde kiremit tozu vardır. Tartısı doğru tartmaz. Sanayicidir, tüccardır, vergi vermez, teşvik alır. Muhasebe defterleri ya yanmıştır ya hırsız almıştır.
Müteahhittir, yaptığı binalar sanki kâğıttandır. Hani dayansan yıkılacak. Projeden ev satar, paralarını aldığı alıcılarına ölümü gösterir, sıtmaya razı eder.
Üniversite hocasıdır. Bin tane iş kovalar, ne makalesi vardır, ne kitabı, varsa da çalıntıdır. Dolayısıyla öğretecek birşeyi de yoktur.
Doktordur, onun için hasta yoktur, müşteri vardır. Ne literatürü takip eder, ne kendini geliştirir, ancak, banka hesabını şişirir.
Komşunuzdur, her türlü iyiliği sizden bekler, ne eline kürek alır, ne eli cebine gider. Nasıl olsa siz varsınız ya onun için de yaparsınız gerekeni.
Devlet adamıdır güya, felsefesi devletin malı deniz yemeyen domuzdur.
Son günlerde görüyorsunuz bütün dünya corona felaketini yaşıyor. Bilime dayanan toplumsal kurallar uygulamaya konuluyor. Bir avuç insan diğerlerini ve öncelikle kendisini de düşünerek maskesini takıyor, mesafeyi korumaya çalışıyor. O ise her kuralın arkasından dolanma alışkanlığını sürdürmeye devam ediyor. Ne maske takıyor, ne mesafeye uyuyor. Ha haklarını yemeyelim, bizim gibi değilse de çene altına ve dirseğine takarak bu kurala kendince uyuyor. Eller havaya yaşamaya devam ediyor.
Ne dersiniz sizin çevrenizde de böyleleri var mı?