23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla 21 Nisan 2018 tarihinde Dergimizde yayımlanan “TBMM MİLLİ EGEMENLİĞİMİZİN SEMBOLÜ” başlıklı yazımızı tekrar paylaşıyoruz.
Birinci meclisimizin açılış günü olan 23 Nisan’a sayılı günler kaldı. Bugün eski Ankara’nın Ulus Meydanı’na bakan tarihi ve sanki biraz boynu bükük duran bu kutsal yapı nelere tanık oldu, neler gördü kim bilir? Ben bu yazımda bu binayı ve tanıklıklarını değil de, Ulu Önder’in oraya nasıl geldiğinin kısa bir öyküsünü sizlere sunmaya çalışacağım.
Mustafa Kemal cepheden cepheye koşturduktan sonra kendilerinin değil, ama merkezi hükümetin kayıtsız şartsız bir teslimiyet içinde yenilgiyi kabul etmesi üzerine Haydarpaşa’dan karşıya geçerken adeta, Boğazı, varlıkları ile kirletircesine dizilmiş düşman savaş gemilerini görünce kendine ve milletine olan inancı ile “geldikleri gibi giderler” diyerek gelecekle ilgili düşüncelerini çok açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Nitekim bundan sonra tüm gelişmeler, atılan her türlü adım, gelenlerin geldikleri gibi gitmelerini sağlamak için olmuştur.
O programını yapmıştır. 19 Mayıs 1919 günü Samsun da Anadolu’ya ayak bastığında yol haritası bellidir.
22 Haziran 1919 da yayımladığı Amasya Tamimi’nde yer alan “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözleriyle tam istiklâle ve milletine olan inancını bir kez daha ifade etmiştir.
Ardından Erzurum Kongresi ve nihayet tüm ülkeyi temsil eden delegelerin katılımı ile yapılan Sivas Kongresi. 2 Eylül – 18 Aralık arasında tam 108 gününü bu tarihi Orta Anadolu kentinde geçiren Atatürk planının hedeflerini ve uygulama esaslarını tesbit etmiş ve milletin temsilcilerinin oyları ile de Dünya’ya ilan etmiştir.
Buna göre;
- Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür. Parçalanamaz.
- Manda ve himayenin hiçbir çeşidi kabul edilemez.
- Milli iradeyi temsil etmek üzere Meclis-i Mebusan’ın derhal toplanması zorunludur.
Sivas ne yazık ki gelecekte düşmanla aktif mücadele yapılacak yerlere çok uzaktır. Mustafa Kemal’in istememesine rağmen İstanbul’da toplanacak Meclis-i Mebusan’a da yakın değildir. Ulaşım ve haberleşme alt yapısı açısından da sorunlar vardır.
Tüm bu nedenlerle en uygun yer olarak görülen Ankara’ya gitmeye karar verilir.
Ancak, ne para vardır. Ne de onları taşıyacak aracın lastiği ve yakıtı. Para meselesini Mazhar Müfit’in tanıdığı olan Osmanlı Bankası Sivas Şubesi Müdürünün Mazhar Müfit’e borç vermeyi kabul etmesiyle hallederler.
2 adet iç ve dış lastik ile 6 teneke benzin ise Sivas’taki Amerikan Mektebi tarafından onlara bedelsiz verilir.
İşte böylece ülkenin kaderini değiştirecek lider 18 Aralık 1919 günü Sivas’tan Ankara’ya doğru yola çıkma imkânına kavuşur. 19 Aralık gecesi Kayseri’ye ve 24 Aralıkta Kırşehir’e ulaşırlar. Nihai menzilleri Ankara’ya varmaları 27 Aralık gününü bulur.
O gün 20-22.000 nüfuslu Ankara şehri bir bayram havasındaydı. Civar kasaba ve köylerden gelenlerle Mustafa Kemal Paşa’nın karşılayıcıları şehir nüfusunu da aşmış otuz binlere ulaşmıştı. Atlı ve yaya seğmenler ve halk büyük kurtarıcıyı Dikmen-Kızılay yokuş mevkiinde karşıladılar. Mustafa Kemal büyük kalabalık ve halkın coşkusundan çok etkilenmişti. Arabadan inerek onları selamladı ve sordu:
- Arkadaşlar buraya niçin geldiniz? Hep bir ağızdan cevap verdiler.
- Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik.
- Fikrinizde sabit misiniz?
- Cevap “and olsun” du.
Mustafa Kemal duygularına hakim olamamış gözleri yaşarmıştı. “Sağ olun yiğitler”
İşte Cumhuriyetimizin başkenti, onun yiğit halkı büyük önderi böyle karşılamıştı.
Ankara halkının gösterdiği bu sevgi ve tam bağımsızlık aşkı ne kadar doğru bir karar verdiğini ortaya koyuyordu.
İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan’ın çoğunluğunu bağımsızlık hareketini destekleyenler oluşturuyordu. İşte Kuvayi Milliyecilerin hakim olduğu bu meclis 12 Ocak 1920’de açıldıktan sonra 17 Şubat 1920’de ilk önemli icraatlarından biri olarak Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen milli sınırlar içinde tam bağımsız bir Türk devletinin kabulü ilkesinin ifadesi olan Misakı Milliyi kabul etti. Ardından gelişmeler Mustafa Kemal’in öngördüğü gibi cereyan etti. 16 Mart 1920’de İngilizler başkent İstanbul’u işgal edip, Meclis-i Mebusan’ı basarak Kuvayi Milliyecilerin önde gelenlerini tutuklayıp Malta’ya sürgün ettiler. Padişah Vahdettin de boş durmayarak 11 Nisan 1920 de Meclis-i Mebusan’ı fesh etti.
Çare milletin temsilcilerini Anadolu’nun özgür bağrında toplayarak Vatanın bütünlüğüne, milletin kaderine sahip çıkmaktı.
Meclisin İstanbul’da toplanması Mustafa Kemal’e zaman kaybettirmişti. Ancak, milletin kararlılığı olduktan sonra her kayıp telafi edilebilirdi.
Mustafa Kemal Ankara’da milletin temsilcilerini toplamak üzere vilayetlere, sancaklara, kolordulara genelge göndererek seçilmiş temsilcilerini Ankara’ya göndermelerini bildirdi. 66 seçim bölgesinden 337 delege belirlendi.
Meclis bir Cuma günü olan 23 Nisan 1920’de, kılınan Cuma namazının ardından dualarla toplandı. Meclise en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey başkanlık ediyordu. 23 Nisan 1920 saat 13.45, işte ebedi liderinin öncülüğünde milletin seçtiği temsilcilerin milletin kaderini ellerine aldığı andır.
Gerisi üç yıl gibi kısa bir sürede, enkaz haline gelmiş bir topluluktan millet, dağılmış perişan bir birikimden milli bir ordu yaratılarak, yurdun içinden fışkıran hain gerici isyanlarla baş ederek ve nihayet düşmana haddini bildirip onu geldiği denize iade ederek geçen bir güzel kutsal masaldır.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah ve dava arkadaşlarını bir kez daha minnet ve şükranla anıyoruz.