DEVLET MEMURU

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, memuru “mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu kanunun uygulanmasında memur sayılırlar” şeklinde tanımlamaktadır.

Kısaca 657 sayılı yasaya tabi kurumlarda asli ve sürekli işleri genel idare esaslarına göre yürüten görevliler bu tanımlama altında toplanmaktadır. Devlet memurunun çoğunluğu sivil olmakla beraber üniformalı olanları da vardır. En tanınan kesim emniyet güçleri içerisinde yer alan polislerdir. “Bir düğmesini koparırsan cezası ……. aydan başlar” diye dillere yerleşen mahalle bekçileri de bu kategori içerisinde yer alır.

Günlük hayatımızı düzenleyen, kolaylaştıran, devlet çarkını çeviren bu memur kesimidir.

Halk onları iyi yaptıkları ile değil, genelde hayatlarını zorlaştıran yanlarıyla hatırlamak eğilimindedir. Eskiden kalan “bugün git yarın gel” deyişi hepimizin bilip tanıdığı bir memur eleştirisidir. Genelde işi yokuşa sürmekle itham edilirler.

İşte Ekşi Sözlük de bu tür eleştiriden uzak kalamamış. Bakın ne diyorlar; “Tasvip etmediğiniz bir hareketi karşısında ‘bu ne biçim hizmet kardeşim gidiyorum ben’ deme lüksüne sahip olmadığınızı bilen ve bunun sonuna kadar keyfini çıkaran kişi”

Hani yalan da değil, gittiniz tapuya, nüfusa herhangi bir devlet kuruluşuna “kardeşim bundan böyle ben bu hizmeti sizden almayacağım” diyebilir misiniz? Bu işin esprili tarafı. Ancak bir gerçek var ki o da kamu hizmetleri dediğimiz çok gerekli ve yaygın, vazgeçilemez bir hizmet ağının memur dediğimiz bu sınıf tarafından yerine getiriliyor olmasıdır.

Kamu yönetimi işi ehline verebilmek amacıyla lâyık ve ehil olanları seçmek, bunları yetiştirmek ve bir kariyer planı içerisinde görev basamaklarını tırmanmalarını sağlamak üzere uzun yıllar boyu çaba göstermiştir.

Memuriyete giriş sınavları, uzmanlık, meslek memurluğu, müfettişlik gibi kariyer sınıfları oluşturulması. Hepsi bu çabaların sonucudur. Ancak ne yazık ki bunların tamamı yıllar boyunca yazboz tahtasına çevrilmiş, birçoğu anlayamadığımız gerekçelerle ortadan kaldırılmıştır.

Zaten son yıllarda memuriyette kariyer yönetimini sonlandıracak nitelikte bir dizi yeni düzenleme ile kariyer memuriyet adeta gereksiz sayılır hale gelmiştir.

Özel sektör çalışanlarının kusurları şirketin pay sahiplerine zarar verir. Devlet memurlarının kusurları hepimizin olan bu ülkeyi ve nüfusun tamamını etkileyecek sonuçlar doğurur. Bu nedenle devlette işi ehline vermenin özel sektöre göre çok daha önem taşıdığını söylemek isterim.

Devletin genel müdür, müsteşar, vali gibi yönetim kesiminin “bürokrat” diye nitelendiğini biliyorsunuz. Bürokrat kavramı da ne yazık ki halk nezdinde iyi bir üne sahip değildir. Bu konuyu “Bürokrat” başlıklı yazımda uzun boylu irdelemiştim. Devlet üst yönetiminin eşe, dosta, akrabaya, yandaşa peşkeş çekilmesi kanaatimce devlete yapılan en büyük kötülüktür. Georger Herber’in “Kaptanı usta olmayan gemiye her rüzgâr kötüdür” deyişinde olduğu gibi liyâkatsiz kamu yöneticilerinin devlet yönetiminde bulunması gerçekten o devlet ve millet için çok acı, çok vahim sonuçlar doğurabilir. Kamunun hakkını, hukukunu koruyacak, devletin adil ve güvenilir olmasını sağlayacak bu kişilerdir. Devlet onların şahsında temsil edilir ve halkın devlet algısı bu insanlara göre şekillenir.

İşte size bir süt düzey devlet görevlisi örneğinden bir anekdot:

Yıl 1986 dönemin muktedir başbakanı Turgut Özal Malatya’dadır. Otobüs üzerinden halka hitap edecektir. Refakat edenlerin tümü otobüsün üzerindedir. Özal Malatya Valisi Naim Cömertoğlu’nun da otobüsün üzerine gelmesini ister. O “uygun olmaz efendim” dese de ısrarlar karşısında o da mecburen otobüsün üzerine çıkar.

Turgut Özal kısa boylu olduğu için otobüsün üzerindeki kalabalıktan halk onu görememektedir. Bunu belirtmeleri üzerine Özal otobüsün üzerindekilere “çökün” der. Herkes çöker. Bir Vali Cömertoğlu ayaktadır.

Özal “Vali bey siz de çökün” der. Cevap “Efendim ben devletin valisiyim. Vali çökmez. Ben çökersem devlet çökmüş olur. Müsaade ederseniz ben aşağıya ineyim” der. Valinin ses düzeninden bu sözleri duyulunca meydanda bir alkış tufanı kopar. Vali bu liyakat madalyası ile aşağı iner.

İşte devleti devlet yapan böyle kişilikli, ehil devlet memurlarıdır.

Devlet memuru denilen kesimi sonuçta siyaset şekilden şekle sokmuştur. Oysa belki kendi işleyişine, kurallarına bırakılırsa, liyâkatin ve ehliyetin egemen olduğu bir sistemle o yapı kendini de, ülkeyi de düzeltebilir.

O. Ertuğrul ÖNEN