BİR ZAMANLAR SİVAS LİSESİ ÖZELİNDE “LİSELER”

Amacım geçmişin lise öğreniminin nostaljisini sizlere yaşatmak. Bunun için bu döneme ilişkin anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Benim okuduğum Sivas Lisesi özelinde o dönemin liseleri, lise yaşamı ile ilgili anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Benim çocukluk yıllarımda lise eğitimi gözümüzde çok değerli idi. Esasen lise mezunu olmak başlı başına bir değerdi. Devlet dairelerinin ilkokul, ortaokul mezunlarıyla dolu olduğu yıllardan söz ediyorum. Lise mezunu hayatını kazanmış, eline ekmeğini almış kişi olarak kabul edilirdi. Lise, şehrin en önemli kültürel ve sosyal faaliyetler merkeziydi. Tiyatro günleri, ulusal bayram etkinlikleri, spor müsabakaları tüm şehrin ilgi ve beğenisi ile izlenirdi.

Ben liseye başladığımda lise mezunları askerliklerini yedek subay olarak yapıyorlardı. Ancak, biz liseyi bitirdiğimizde bu hak, yedek subay öğretmenlik şekline dönüştürülmüştü. Biz lisemizle iftihar ediyorduk. Çünkü tarihi çok eskilere giden bir okuldu. Eğitim ve öğretim faaliyetlerine 1887’de başlamıştı.

Binamız ise 1894 yılından beri hizmet veren tarihi bir yapıydı.

En büyük gururumuz ise Büyük Atatürk’ün “Biz Cumhuriyetin temellerini Sivas’ta attık” dediği Sivas Kongresinin 4-11 Eylül 1919 tarihlerinde bizim binamızda yapılmış olmasıydı.

Kongrenin yapıldığı salonla büyük Atatürk’ün yatak odası yanı başımızdaydı. Biz bu havayı soluyarak lise öğrenimimizi tamamlamak mutluluğuna sahip olduk.

O tarihlerde bugünkü üniversiteler gibi her il merkezinde bir lise açılması o dönem hükümetlerinin öncelikli eğitim hedeflerindendi. Sivas Lisesi, Cumhuriyetten önce de var olması ile ayrıcalıklı bir yere sahipti. Atatürk’ün talimatı ile 1924/25 öğrenim yılından itibaren Sivas Lisesi adıyla öğrenimini sürdürmüştür. 1970/71 öğrenim yılına kadar bu tarihi binada eğitim veren lisemiz bu tarihten sonra yeni binasına taşınmış ve tarihi bina “Kongre Müzesi” olarak Atatürk ve arkadaşlarının Sivas günlerinin yaşatılması amacına sunulmuştur.

O tarihlerde ilçe merkezlerinde lise bulunmaması ve lisemizin yatılı bölümü bulunması nedeniyle lisemiz yalnız Sivas’a değil, tüm çevre illerine hizmet veren bir okuldu.

Samsun’un ilçesi olan Bafra’dan (Bugün Bafra’da çok sayıda lise mevcut), Çarşamba’dan, Tokat’ın ilçeleri Turhal’dan, Zile’den, Amasya’nın ilçeleri Merzifon’dan Taşova’dan okulumuzda yatılı okuyan arkadaşlarımız vardı. Bunlara “Leyli Talebe” denirdi.
Bir de devletin açtığı sınavları kazanarak parasız yatılı olarak okumak hakkını elde eden arkadaşlarımız vardı ki, bunlar maddi durumları iyi olmayan ancak, çok başarılı öğrencilerdi. Bunların arasında çok uzaklardan gelenler de bulunurdu. O günkü tabirle “Leyli meccani” olarak adlandırılırlardı.

Değişik coğrafyalardan gelen karma bir topluluktuk. Bayramlarda, özellikle uzun dini bayramlarda, sömestr tatillerinde bu arkadaşlarımız memleketlerine gider, dönüşte bavulları erzakla dolu dönerlerdi. Zaman zaman bize de ikramda bulunurlardı.

Binamız hükümet meydanında gururla yükselirdi. Lisenin bayrak ve flamaları ile boru trampet takımı eşliğinde bayram törenleri ve provaları için okul binasından şehir cadde ve sokaklarına çıkması ilgiyle izlenen bir olaydı.

Şehrin aynı düzeydeki okulları olan lise, sanat enstitüsü ve öğretmen okulu arasındaki futbol, basketbol, voleybol, atletizm, güreş gibi spor dallarındaki müsabakalar yapılmadan şehirde konuşulmaya başlanır, yapıldıktan sonra da konuşulmaya devam edilirdi. Zaman zaman komşu illerle de çeşitli dallarda karşılıklı ziyaretler, müsabakalar yapılırdı.

Lisemizin mezunları o tarihlerde sınavla öğrenci alan en itibarlı okullar olan İstanbul Teknik Üniversitesi, Mülkiye, Tıp Fakülteleri gibi okullara ve yurtdışı burslarıyla yurtdışı eğitimine çok sayıda öğrenci gönderen bir eğitim düzeyine sahipti. Bugün devlet liselerinin önemli bir bölümünü üniversite sınavlarındaki başarı durumları ise gerçekten düşündürücüdür.

O zamanlar ne dershaneler, ne kurslar ne de özel okullar vardı. Devlet liseleri bu ülkenin gençlerini çağdaş dünyaya başarı ile hazırlıyorlardı. Hemen her hocanın bir lakabı vardı. Spor hocamız Kel Lütfü, tarih hocamız Canbaba, Coğrafyacımız Keklik Emine, Cebir, Geometrici Yavyum, Resim hocamız kovboydu. Bazılarının asıl isimlerini bile bilmezdik.

Haytalık serbest, ancak disiplin tamdı..! Lacivert kumaştan, parlak terekli ve sarı şeritli şapkayı okul dışında takmak ve okula o şapkayla gelmek zorunlu idi. Kapıda şapka kontrolü yapılırdı. Bahçe korkuluğu üzerinden şapkasızlara şapka atardık. Aksi taktirde okula giremezlerdi. Saçın belli bir uzunluğu geçmemesi, ceket pantolon giyilmesi ve kravat takılması olmazsa olmazdı.

Kız öğrenciler ise önlük giyerlerdi. Kızların saçları, etek boyları sıkı sıkıya denetlenirdi. Çorapları ise kalın siyahtı.

Diğer okullar da bizden farklı değildi. Şeritler haricinde. Sanat enstitüsünde şapka şeriti yeşil, öğretmen okulunda eflatun idi.

Fakir zengin hep bir arada ayırım olmaksızın geleceğe, Cumhuriyetimizin sağladığı imkânlarla hazırlanırdık ve bize bu koşulları sağlayanlara minnet duyardık.

Mutluyduk, inançlıydık, geleceğe umutla bakıyorduk.

Biz umutlarımızın gerçeğe dönüştüğünü gördük ve yaşadık. Acaba biz gelecek kuşaklarımıza aynı imkanları sağlayıp, aynı olanakları sunup, aynı inancı aşılayabildik mi..?