T.C. ZİRAAT BANKASI

 

Türkiye’nin eski ve köklü bankasıdır. Tarihi 19.yüzyıla kadar uzanır. O zamanlar Osmanlı toprağı olan bugünkü Sırbistan’ın Niş kentinin valisi olan Mithat Paşa, çiftçilerin, tefecilerin elinde ezildiğini görerek onları örgütlemiş ve katkılarıyla, ilki 1863 tarihinde Pirot kasabasında olmak üzere Memleket Sandıklarını kurarak faaliyete geçirmiştir. 1867 yılında yürürlüğe konulan Memleket Sandıkları Nizamnamesi ile bu sandıkların yaygınlaşması ve bir düzene kavuşması sağlanmıştır. 1883 yılında işleyişte görülen aksaklıklar dikkate alınarak merkezi bir yönetim altında Menafi Sandıkları kurulmuş ve nihayet 1888 yılında bunlar çağdaş esaslara göre “Ziraat Bankası” adıyla modern bir bankaya ve sandıklar da bankanın şubelerine dönüşmüştür.

Ziraat Bankası ile yolum ilk kez çalışmaya burada başlamamla kesişti. Ondan önce benim için bilinen bir kavramdı. Ancak bir isimden ibaretti. Hepsi bu kadar.

Kendimi şanslı hissediyorum. Tarihi bir kuruluşta ve tarihi bir binada (bu binanın İtalyan mimari Guilio Mongari’dır ve yapımı 1925 – 1929 yıllarında arasında gerçekleşmiştir) memuriyete ilk adımımı atmıştım.

Burada Türkiye’nin ortalamasının üzerinde  bir düzen ve disiplin olduğu  ilk gözlemimdi. Tam hiyerarşik bir düzen vardı.

T.C. Ziraat Bankası’nın esas amacı Türk çiftçisini desteklemek ve bu yolla Türk tarımının çağdaş üretim teknikleri ve verim açısından maksimum düzeye çıkmasını sağlamaktı. Ancak, toplam varlıkları ve yaygın organizasyon yapısıyla ticari krediler açısından da en önemli finans kuruluşlarının başında gelmekteydi.

Altmışlı yıllarda bile binin üzerinde şubesi ile Türkiye’nin her yerinde var olan, haklı olarak Türkiye’nin en büyük bankası ve haklı guruydu.

“Yurdun en ücra ilçesinde iki bayrak görüyorsan biri Kaymakamlığınsa diğeri Ziraat Bankasınındır” deyimi her Ziraat Bankalının dilindeydi.

Banka, personeli ile bir bütündü. O nedenle Ziraat Bankalı olmak, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir camiaya bağlı olmak gibiydi.

Ziraat Bankası’nda bir müddet sonra, özellikle, çalıştığım Dış Muameleler Müdürlüğü başta olmak üzere, diğer Müdürlüklerde çalışan, akran sayılabilen gençlerle tanışmaya başladım.

Bunlardan bir bölümünün Ziraat Bankası bursu ile Ankara Koleji’nde okuyup, buradan mezun olduklarını gördüm. Bu genç arkadaşlarımın çoğunluğu küçük ilçelerdeki odacıların, sıradan memurların çocuklarıydı. Ankara’daki tahsilleri sırasında banka yetkililerinin bir veli sorumluluğu içerisinde kendileriyle nasıl ilgilendiklerinin çok renkli hikâyelerini dinlemiş ve bundan çok etkilenmiştim.

Ben bankaya dil sınavı ile, yeni kurulan Dış Muameleler Müdürlüğü’nde çalışmak üzere girmiştim. Ancak Bankanın, bu işi tesadüfe bırakmadığını ve kendisi için yeni olan bu alan için ciddi bir eğitim atağına geçeceğini görecektik.

Sınavla giren promosyonumuzun göreve başlamasının üzerinden daha birkaç ay geçmemişti ki, bir duyuru yapıldı. Bir yıl süreli ve tam zamanlı Dış Muamele Kursu açılıyordu. Ben de başvurdum. Bu kurs sonra defalarca tekrar edildi. 30 – 40 kişilik bir grup olarak kabul edildik. Kursa katılanlar arasında taşradan gelenler de vardı. Ankara dışından gelenler ve benim gibi bekar olanlar bankanın Kurtuluş semtindeki kurs binasında kalıyorduk. Üç öğün yemek çıkıyordu.

Sabahleyin başlayan ve öğlene kadar devam eden bölümde mesleki konular öğretiliyordu. Hocalarımız alanlarının en iyileriydi. Şimdi hatırladığım, Ticaret Hukuku derslerine sonradan Öğretmenler Bankası’nı kuran Prof. Dr. Sait Kemal Mimaroğlu’nun, dış ticarete Ticaret Bakanlığı Dış Ticaret Reisi Celil Vayisoğlu’nun geldiğidir.

Öğleden sonraları ise, İngilizce için İngiliz Kültüre; Fransızca için Fransız Kültüre; Almanca için Alman Kültüre giderek, burada dil dersleri alıyorduk. Benim gibi dil düzeyleri iyi olanlar hocaların anlayışı ile zaman zaman derslerden muaf kılınıyorduk.

Kurs bu şekli ile dokuz ay sürdü.

Ardından bir ay Merkez Bankası’nda ithalat işlemleri için bir ay Ankara Yenişehir şubesinde ve bilahare ihracat işleri için bir ay İzmir Şubesinde olmak üzere üç ay staj yaptık.

Kurslar sonunda derslerden ve yabancı dilden ayrı ayrı olmak üzere sınava girdik.

Sınavdaki derece sıralamasına göre kursiyerler birer yıl süre ile yabancı ülkelerdeki Ziraat Bankası’nın muhabiri olan bankalar nezdinde staja gönderildiler.

Bu kurslardan yetişenler Ziraat Bankası’nın ve Türk Bankacılık sektörünün önemli pozisyonlarında görev yaptılar.

Bankaya öğrenim giderlerimi karşılamak için girmiştim. Tamamen bir rastlantı idi. Hukuk Fakültesi’nde okuyordum. Doğal olarak hedefim avukat, hakim, savcı, kaymakam gibi, hukukçuların genel olarak seçtikleri mesleklerden birine yönelmekti.

Ziraat Bankası’nı iyice tanıdığımda bir müfettişlik gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Adeta bir kurmay sınıfı gibi idi müfettişlik.

Bankanın, başta genel müdürü olmak üzere, tüm genel müdür yardımcıları, genel müdürlükteki önemli birimlerin müdürleri, büyük şubelerin müdürleri, tamamı müfettiş kökenli idi. 7-8 yıllık bir müfettiş, bir başka kanaldan bankaya giren diğer bir yüksekokul mezununun 20-25 yılda ulaştığı genel müdürlükteki görevlere, müdürlüklere rahatlıkla ve hatta öncelikle ulaşabiliyordu. Hatta daha üst görevlere, müfettişlerin haricinde nerede ise hiç atama yapılmıyordu.

20-25 yıllık amirler, şefler, yemekhanede, elde tepsileri sıraya girerken, bankaya yeni girmiş müfettiş yardımcıları garsonlarca servis yapılan özel salonda banka üst yönetimi ile birlikte yemek yiyorlardı ve emsallerine göre çok daha iyi ücretlendiriliyorlardı.
Bu durum müfettişlik konusuna daha fazla eğilmeme ve Türkiye genelinde incelememe sebep oldu. Bu işin kâbesi Maliye Bakanlığı idi. Maliye Müfettişleri de bu bakanlıkta aynı konumdaydılar. Bazı bakanlıklar, bankalar ve bazı iktisadi devlet kuruluşlarında da benzer uygulamalar vardı.

Kararımı verdim. Kulvar değiştirecek ve müfettiş olacaktım. Hedefimi tayin ettikten sonra açığımı kapatmak için muhasebe ve ticari aritmetik çalıştım.

Her zaman yemek yediğim salonda girdiğim sınav sonuçları açıklandığında çok mutluydum. Hedefime ulaşmıştım. Ziraat Bankası’nda kurmay sınıfına dahil olmuştum.

Ne var ki Ziraat Bankası müfettişliğim çok uzun sürmedi. Bir müddet sonra Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu sınavını kazanarak bankadan ayrıldım.

Memuriyeti, çalışma disiplinini ben Ziraat Bankası’nda öğrendim. Ziraat Bankası Türk Bankacılığı için bir okuldu. Türkiye’nin çok önemli geniş halk kitlelerine hizmet veren bir kurumdu.

Çeşitli alanlarda kurduğu şirketleri ile de ülke ekonomisine çok değişik hizmetler vermekteydi.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden, ancak Cumhuriyet’i yadırgamayan, Cumhuriyet’in yadırgamadığı çağdaş bir kuruluştu.

Temeli Mithat Paşa tarafından atılan, Büyük Atatürk tarafından onurlandırılan T.C. Ziraat Bankası Cumhuriyet durdukça var olsun.

Minnetlerimle…