BİR MÜFETTİŞİN GÜNLÜĞÜNDEN

Geçmişte müfettişlik önemli kariyer mesleklerden biri idi. Devlette sivil kesimin kurmaylığı gibi kabul görürdü.

Birçok önemli kuruluşun ve bazı bakanlıkların üst kesim görevlerini müfettişlikte yetişmiş olanlara emanet etmek bir gelenek haline gelmişti.

Devlet kurumlarında genelde memuriyetlere sınavsız girildiği dönemlerde dahi müfettişlik yazılı ve bilahare mülakat şeklinde yapılan sınavlarla girilen bir meslekti.

Ancak iş bununla da bitmezdi. Üç yıllık bir müfettiş yardımcılığı döneminin ardından yeterlik sınavı tabir edilen yine yazılı ve sözlü olarak yapılan bir başka sınava girilerek müfettişlik kadrosuna tayin olunabilirdi.

Ancak sınava kabul edilmek için bu üç yıl süresince olumlu sicil almak zorunlu idi. Olumlu sicil alamayanlar sınava kabul edilmezler ve Teftiş Kurulu ile ilişkileri kesilirdi.

Keza yeterlik sınavını başaramayanlarda ikinci bir sınav hakkına sahip değillerdi. Diğer bir deyişle yeterlilik sınavı tamam veya devam sınavıydı.

Müfettişlikte kıdemsizlerin kıdemlilere “üstat” diye hitap etmeleri geleneği vardı.

Müfettişler çalıştıkları kurumun en üst amiri kimse, onun tarafından imzalanmış ve yetkilerini gösteren bir hüviyet ve bir müfettişlik mührü taşırlardı. Adeta tek başlarına bir kurum gibi hareket ederlerdi. Bunun içindir ki, müfettişlerin iyi yetişmesine çok önem verilir ve kendi başlarına çetrefil, zor görevlerin üstesinden gelmeleri beklenirdi.

Bir başka yazıda T.C. Ziraat Bankasında müfettiş yardımcısı iken nasıl Ticaret Bakanlığı müfettiş yardımcılığına geçtiğimi bir vesile ile anlatma olanağı bulmuştum.

Henüz birkaç aylık müfettiş yardımcısı iken bir gün öğlen görev yerime döndüğümde masamda bir sarı zarf buldum.

Açtım. Benim yaz programım sayılan bir görev emri vardı. İstanbul grubunda görevli Müfettiş Halis Çolakoğlu’nun refakatine verildiğim ve gecikmeksizin adı geçen müfettişin yanında göreve başlamam bildiriliyordu.

Hemen ertesi gün yola çıktım. İstanbul’a o tarihlerde otobüsle ulaşım 8 -10 saat sürdüğünden İstanbul’a akşamüzeri ulaştım. İzleyen gün Sirkeci’de, tarihi 4.Vakıf Handa bulunan Teftiş Kurulu İstanbul grubunun ofisine gittim. Kapıdaki görevliye kendimi tanıtarak Halis Bey’in odasını sordum. Beni oraya kadar götürdü. Sarışın, uzun boylu, asabi yüz hatlarına sahip bir kişi ile karşılaştım. Kendimi tanıttım. Geleceğimden zaten bilgisi vardı. Görüşmemiz kısa ve mesafeli oldu. “Tamam, seninle yarın sabah Sirkeci garında buluşuruz” dedi. İstanbul grubundan birlikte sınava girdiğimiz arkadaşlarım vardı. Onların yanına gittim. Bir yandan da 1 – 1,5 ay bu soğuk adamla nasıl vakit geçer diye düşünüyordum.
Ertesi gün Sirkeci garında buluştuk ve bir Trakya şehrine doğru yola çıktık. Şehre ulaştığımızda bir otele yerleştikten sonra denetleyeceğimiz kuruluşa gittik.

Kuruluşun yetkilisine kendimizi tanıttık. Bir anda herkeste bir telaş başladı. Usule uygun olarak önce kasaya el koyarak sayımını yaptık ve bir tutanakla bunu tesbit ettik. Sonra, kuruluşun hesabı olan bankalara o tarih itibariyle kuruluşun hesap bakiyelerini bildirmelerini isteyen birer yazı gönderdik.

Bize çalışmalarımızı yürüteceğimiz bir oda verdiler.

Halis Bey, kurumun yetkilisine teftiş tarihi itibariyle kurumun hesap durumunu gösterir mizan hazırlanması talimatını verdi.

Kurum yetkilisi yardımcıları ve ilgili personelle mizanı hazırlıyor. Ancak bir telaş ve huzursuzluk olduğu belirgin.

Kurum yetkilisinin korkmuş, bitkin bir hali var. Bu arada banka hesaplarını gösterir mektuplarda alındı.

Mizan gecikiyor, bir türlü gelmiyor. Halis Bey birkaç kez en soğuk yüz ifadesiyle yetkiliyi uyardı.

Nihayet mizan hazırlanarak getirildi. Halis Bey görevlilerin dışarı çıkmasını istedi. Mizanı önce kendisi inceledi, sonra bana verdi. Hesap durumuna göre banka ve kasada mevcutlar toplamı bizim bankadan aldığımız bildirimler ile saydığımız kasa mevcudu toplamından o günün parasıyla 5 – 6 bin liralık bir eksiklik gösteriyordu.

Halis Bey bir sigara yakarak düşünmeye başladı. Camlı kapıdan kuruluş yetkilisinin telaşını ve bitkin, korkulu halini görüyordum. O da sezdirmeden oradan bizi izliyordu. Ben de ilk teftişimde karşılaştığım bu durumun nasıl sonuçlanacağını merak ederken, düzgün bir kişi gibi görünen kuruluşun yetkilisi için de üzüntü duyuyordum. Halis Beyin soğuk, mimiksiz yüz ifadesinden fazla umutlanamıyordum. Adamcağızın zimmet suçu nedeniyle hapis ve işini kaybetme aşamasının bir adım ötesinde olduğunu seziyordum.

Sigarasını bitirdikten sonra Halis Bey yetkiliyi çağırttı. Adam resmen titriyordu. “Bir açıklaman var mı? Hesabın açık görünüyor” diye sordu. Yetkilinin ağzından belli belirsiz kelimeler döküldü ama bunlar ne bir açıklama nede bir anlam taşıyan sözlerdi.

Halis Beyin sinirlendiğini görüyordum. Elini hırsla masaya vurdu. “Be adam zimmetine para geçirmişsin ne diyeceksin” dedi.

Adam daha fazla dayanamadı ağlamaya başladı. Halis Bey oturmasını söyledi. Ağlaması bir müddet daha devam etti. Sonra sakinleşti ve anlatmaya başladı.

İstanbul’da tıp fakültesinde okuyan bir çocuğu vardı. Yetersiz maaşı ile hem ev geçindiriyor bir yandan da iyi bir geleceğin eşiğinde olan oğlunun tahsilinin masraflarını karşılamaya çalışıyordu.

Çok sıkıştığından kurum hesaplarından bir miktar kullandığını, eli bollaşınca bu parayı tekrar yerine koyacağını, parayı yerine koyacakken bizim denetimimize denk geldiğini, kötü bir insan olmadığını, uzun yıllardır burada çalıştığını ve yükseldiğini, kentte kendisini herkesin tanıdığını ve iyi bildiğini zaman zaman durarak, sesi kısılarak bitkin bir şekilde anlattı. Başına çok kötü şeylerin gelmek üzere olduğunu biliyordu.

Halis Bey, “Bu kadar mı?” diye sordu ve “tamam çık” dedi. Halis Beyin soğuk ve baskın ifade tarzı adamcağızın omuzlarını iyice çökertmişti. Yıkılır gibi odadan çıktı.

Akşam geç vakit olmuştu. Bizde çıktık. Bir yerde yemek yerken yine çok fazla sohbet etmedik. Yaşadığımız olayla ilgili de en küçük bir imada bulunmadı. İşaret vermedi.

Sabahleyin kahvaltıdan sonra “Sen git denetime devam et, biraz işim var, ben sonra gelirim” dedi.

Yetkili perişan halde idi. Halis Beyi göremeyince sanıyorum Adliyede savcıyı ziyarete gitmiş olarak düşünmüş olacak. Bitkinliği iyice belirgin hale geldi.

Bir iki saat sonra Halis Bey geldi. Yetkiliyi çağırdı. “Sen madem bu kentte tanınan, sevilen bir adamsın bu açık miktarı kadar parayı da bulacak itibarın vardır. Sana bir saat müsaade, git bu parayı bul, gel” dedi. Adam sevinçle uçar gibi çıktı ofisten. Yarım saat içinde para ile geldi.

Bu defa bana dönerek, “Kasa tutanağını yırt at, bu parayı da kasada gösterecek şekilde yeni bir tutanak düzenle ve raporuna da bu kadar yüksek kasa bakiyesini eleştiren bir madde yaz” dedi.

Ben yeni tutanağı düzenledim. Hep birlikte imzaladık, sonra yetkiliye “Derhal bu parayı kuruluşun bankadaki hesabına yatır, dekontunu da getir göreceğim” dedi.

Yetkili, Halis Beyin ellerini öpmeye çalışıyordu. Gereğini derhal yerine getirdiler. Sonraki günlerdeki denetimimiz artık sakin bir seyir izledi. Halis Beyin de gerginliği gitmişti.

Akşamları artık uzun derin sohbetler eder hale gelmiştik. İkinci akşam artık cesaret bularak niçin böyle bir karar verdiğini sordum.

“Adamın samimi olduğunu anladım. Ancak emin olmalıydım. Bu nedenle Devlet kurumları yetkililerinden, şehrin ileri gelenlerinden, netice itibariyle adamın yakın çevresinden bu kişinin geçmişini, anlattıklarının doğruluğunu dolaylı bir şekilde soruşturdum ve gerçekten, çevresinde dürüst tanınan, sevilen, kıt kanaat çocuklarını ve bu arada İstanbul’da tıp fakültesinde oğlunu okutan iyi bir insan olduğunu gördüm ve küçük bir hata sonucu hayatını mahvetmesine gönlüm razı olmadı. Ona bir şans verdim” dedi.

Bu benim için de bir dersti. Hayatla, kuralların her zaman hakkaniyete uygun bir şekilde örtüşmediği, soğuk bir yüzün gerisinde vicdanlı bir kalp olabileceği gerçeği hiçbir zaman aklımdan çıkmadı.

Halis Bey, sonra bir ağabeyim, bir büyüğüm olarak her zaman iyi ilişkilerim olan bir dostum oldu. Teftiş Kurulu Başkanımız oldu, Yardımcılığını yaptım.
Gerek müfettişlik gerek idarecilik yıllarımda güçlü olanların çok ağır durumlarda kendilerini nasıl tereyağından kıl çeker gibi sıyırıp kurtulduklarını gördükçe Halis Beyin o günki ders tarzındaki kararının değerini daha çok takdir ettim.

İşte müfettişliği hep katı kuralların, acımasız uygulayıcıları gibi görenlere, müfettişlerinde insan olduklarını hatırlatan yapıcı bir anı.