YAP – İŞLET – DEVRET BUILT – OPERATE – TRANSFER

Bu kavramla bizi rahmetli Turgut Özal tanıştırdı. Televizyondan dolma kalemini sallayarak ve gözlüklerinin üzerinden gözlerimizin taa içine bakarak, bir ülkenin kaynak sıkıntısı içerisinde olmasının, ülkenin gereksinimi olan projelerin gerçekleştirilmesi açısından bir engel oluşturmayacağını, yerli ve yabancı özel kesimin yaratıcı fikirlerinin ve kaynağının bu yolla ülke çıkarı için kullanılabileceğini inandırıcı bir dille uzun uzun anlattı.

Ancak yeni fikirlere otomatik olarak karşı çıkmakla ünlü kamuoyumuz bu fikre de karşı çıkmakla kalmadı, alaya bile aldılar.

Başlangıçta bu fikrin uygulanması için hukuki bir dayanak yoktu. Bu eksikliği gören hükümet 1984 yılında ilk önce enerji yatırımları açısından “yap-işle-devret” uygulamalarını mümkün kılmak için 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu dışındaki kuruluşların elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti ile görevlendirilmesi hakkında kanunu çıkardı.

Ancak kafaları değiştiremezseniz, istediğiniz kadar kanun çıkarın. Her zamanki gibi o günleri bizzat yaşayan Başkanımız Ertuğrul Önen’e kulak verelim:

“90’lı yılların başı Federal Almanya’nın başkenti Bonn’daki Büyükelçiliğimizde Ekonomi ve Ticaret Başmüşaviri olarak görev yapmaktayım. Bir gün telefonum çaldı. Arayan daha yeni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarlığına atanan değerli dostum Mahir Barutçu idi. Hal, hatır sormanın ardından gerçek meramını ifade etti. Bir dostumuz Enerji Bakanı olmuştu, kendisi de müsteşar. Beni de Müsteşar Yardımcısı olarak istiyorlardı. Böylece takım tamamlanacaktı. “Bak şimdi telefonu Sayın Bakan’a veriyorum” dedi. Bakan Ersin Faralyalı’da aynı şeyleri tekrarladı.

1992 yılbaşı, küçük kızımın okulu devam ediyor. Dönmem her bakımdan çok zor. “Bir düşüneyim, ama büyük ihtimalle hemen gelemem” dedim.

Aradan 15 gün geçmedi, bir gün öğle yemeğinden büroma döndüğümde masada beni bekleyen bir sarı zarfla karşılaştım. Dostlarım bana bir emrivaki yapmıştı. Eşimi ve kızımı Bonn’da bırakarak Ankara’ya gelip işbaşı yaptım.

Kısa zamanda acı gerçekle karşılaştım. Bakanlığın yaptığı projeksiyona göre acilen enerji üretim yatırımı yapılması gerekiyordu. Aksi takdirde ülkenin karanlıkta kalması, sanayinin çarklarının durması tehlikesi kapımızdaydı.

Devlet Planlama Teşkilatı, bizim kadar telaşlı değildi. Biraz da her kesime dert anlatmanın, çare yetiştirmenin bıkkınlığı ile ipe un seriyorlardı. Enerji yatırımları, yatırım programına alınmıyor ya da ödenek ayrılmıyordu.

En küçük bir santral inşaatının yıllarca sürdüğü dikkate alınınca durumun ciddiyeti daha da ağırlaşıyordu.

Kamu kaynaklarından yatırımın yapılmasına imkân tanımayan DPT’nin, yatırımın yap işlet devret yöntemiyle yapılmasına desteğini sağlamak ve o tarihteki Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Tevfik Altınok’un, bu yatırımlara hazine garantisi verilmesine sıcak bakmayan tutumunu yumuşatmak amacıyla Bakanımız Ersin Farayalı’nın önerisi ile DPT Müsteşarı İlhan Kesici ile HDTM Müsteşarı Tevfik Altınok’u bir öğlen yemeğe davet ettik. Bizim taraftan Bakanımız, Müsteşarımız Mahir Bey ve ben vardık. Konuklarımıza durumun aciliyetini ve endişe yaratan yönlerini uzun uzun anlatarak desteklerini almak istedik.

Tevfik Altınok’un fikrini biliyorduk. Bu projeleri “düyunu umumiye” olarak nitelendiriyordu. Bizim için acı olan ise desteğini alacağımız umuduyla davet ettiğimiz DPT Müsteşarı İlhan Kesici’nin de Altınok ile aynı fikirde olduğunu ifade ile bir hayal kırıklığı yaratması idi.

Umduğumuzu bulamadık ancak gayretlerimiz devam etti. Sonunda iki doğalgaz çevrim santrali ile enerji sektöründe bu yöntemin uygulanması sağladık.

Sistemin işlemeye başladığını gören ve Türkiye’ye daha fazla güven duyan yabancılar Türk ortakları ile birlikte sisteme daha fazla ilgi göstermeye ve istekte bulunmaya başladılar. Bir müddet sonra bu projeler için hazine garantisi vermeye gerek kalmadığı gibi talebin çoğalması ile yaratılan rekabet ortamının sayesinde teklif fiyatları da başlangıç fiyatlarına göre aşağı çekildi.

Bu gün Türkiye bu sayede enerji darboğazı yaşamaktan kurtulmuş, çok sayıda enerji üretim tesisine kavuşmuştur. Enerji arzının talebin önünde olmasında o gün alınan bu kararların etkisi büyüktür.

Keza ulaştırma sektöründe, özellikle havacılık alanında Türkiye, Dünya’ya örnek teşkil eden çağdaş hava limanlarına yap işlet devret yöntemi sayesinde sahip olmuştur.

Devlet her zaman bu tür projelere kaynak bulmakta zorlanmıştır. Ancak özel sektörün bu konudaki imkânlarını seferber ederek ve kısa süreli işletme hakları ile günümüzde başarılı örnekler yaratılmıştır.

5-6 yıl bir hava limanını, önceden belirlenen koşullarla işletmek kaydıyla, bu hava limanının yapılıp işletmeye alınmasından hangi zarar doğmuştur?

Türkiye’nin çok önemli ve bilahare siyasete de heves etmiş bu iki bürokratının görüşlerini paylaşsaydık ülkenin hizmetindeki birçok tesis bu gün var olmayacaktı.

Dünya’ya açılan başarılı bir hava limanı inşa ve işletme holdingi haline gelen TAV diye bir kuruluş doğmayacaktı.

Bu vesile ile fikrin sahibi olmamakla beraber bu fikirle Türkiye’yi tanıştıran merhum Turgut Özal’ı rahmetle anıyorum.”

Sayın Önen’in yap-işlet-devret projelerinin geçmişi ile ilgili anlattıkları gerçekten ilginçti.

Ancak sevindirici olan, her şeye rağmen bu sistemin kabul görmesi ve bazı hizmetlerin 1984 yılında çıkarılan 3996 sayılı “Bazı Hizmetlerin Yap İşlet Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun” ile bu sınırlar genişletilerek köprü, tünel, baraj, sulama, içme ve kullanma suyu, arıtma tesisi, kanalizasyon, haberleşme, kongre merkezi, kültür ve turizm yatırımları gibi birçok proje yap işlet devret modeli çerçevesinde yapılabilecek işler kapsamına alınmıştır.

Başarılı sonuçlar cesaretlendirici olmuş ki 1999 yılında çıkarılan 4047 sayılı kanunla 3999 sayılı kanunun ikinci maddesinde öngörülen yukarıdaki kapsam daha da genişletilerek otoyollar, demiryolları, raylı sistemler, hava ve deniz limanları gibi bir dizi yeni proje yap-işlet-devret modeli içerisine dahil edilmiştir.

Türkiye bu gün, milyonlarca dolarlık enerji yatırımını bu sayede gerçekleştirerek, kalitesiz enerjiden ve çok daha önemlisi elektrik enerjisi kesintilerinden kurtulmuştur.

Elektrik enerjisi arzı artık talebin önünde seyretmekte olup, enerji piyasası liberalleştirilerek serbest rekabete açılmıştır.

Tüm Türkiye’nin, Rodos Adası kadar kaliteli yatağı yokken, günümüz Türkiye’si yap-işlet-devret modelinin sihri ile Dünya’nın önemli turizm destinasyonlarından biri haline gelmiştir. Bırakın Rodos’u, yatak sayısı ve kalite açısından bütün Yunanistan’ı geride bırakmıştır.

Türk havacılığının sınıf atlaması ve her şey den önce THY’nın Dünya hava yolları arasında ön sıralara tırmanması, keza yeni Türk havayolu şirketlerinin yurtiçi ve yurtdışı taşımalarında ciddi paylar alır hale gelmesinin temelinde Türkiye’nin tüm önemli merkezlerinde yapılan çağdaş hava limanlarının ve tabiatıyla bunu mümkün kılan yap- işlet-devret modelinin payı, kanaatimizce payların en büyüğüdür.

Yap işlet devret projeleri ile geleceğimizi ipotek altına soktuğumuzu düşünenler, tam tersine geleceğimizi satın aldığımızı bugün sanıyorum artık inkar edemeyeceklerdir.

Mutluluklarımızı, umutlarımızı geleceğe ertelemek değil günümüze taşıyabilmek marifettir.