O”NU MİNNETLE ANARKEN!

Bu haftaki yazımızda normal olarak yeni açıklanan üçüncü 3 aylık dış ticaret verilerini değerlendirmemiz gerekiyordu.

Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Atatürk’ü kaybının 76. yılı dolayısıyla bir kez daha sevgi, saygı ve minnetle anacağımız şu günlerde bizde bu yazımızın konusunu içinde bulunduğumuz günlerin anlamına göre değiştirdik.

Balkan Savaşı dramını yaşayan ülkemiz, bu travmadan çıkamadan, 1. Dünya Savaşı yıkımı ile karşı karşıya kalmış, yenilmiş, moralsiz, genç ve eğitimli nüfusunu kaybetmiş İmparatorluğun ana omurgasını oluşturan Türk nüfusu Anadolu’nun içine hapsolmuş üstüne bir de yaklaşık 4 yıl süren bir işgal ve kurtuluş savaşı dönemi yaşamıştır.

Cumhuriyet kurulduğunda esasen oransal olarak çok düşük olan eğitimli genç nüfusu telef olmuş, sanayi, ticaret ve finans sektörüne hakim olan azınlıklarını kaybetmiş, Osmanlı’nın Duyun-i Umumiye borçlarının 2/3ü sırtına yüklenmiş, %80i köylerde yaşayan yorgun, bitkin 12.5 milyonluk bir nüfus, alt yapısı sıfır olan çorak topraklar. Eldeki sermaye budur.

Atatürk yılgın değildir. Bir hedefi vardır. Her bakımdan tam bağımsız mutlu ve müreffeh bir ülke yaratmakdır bu hedef.

Bunun içindir ki, bir yandan savaşı yöneten Gazi Meclis diğer taraftan ekonomiyi yönlendiren ve yöneten kararlar almaktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında Meclisin dış ticaretle ilgili kanun ve kararlarını Vakıf yayınları içinde bir kitap olarak yayınlayarak bu gerçeği daha önce de Vakfımızın takipçilerinin bilgisine sunmuştuk.

Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması ile Büyük Atatürk daha Cumhuriyet ilan edilmeden, hatta Lozan Konferansı sonuçlanarak henüz barış sağlanmadan, 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir iktisat Kongresini toplayarak “siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik başarılarla süslenmedikçe kalıcı olamaz.” Deyişine uygun olarak alt yapısız, sanayisiz, eğitimsiz ülkenin ve halkının mutluluk ve refahı için ilk adımları atıyordu.

Çare Devletin ekonomik gücü yanına milletin girişim gücü ve sermayesini de alarak liberal bir ekonomi yaklaşımı içerisinde ülkenin kalkınmasını gerçekleştirmektir.

1931 Yılında ise Dünya ölçeğinde bir ilk olmak üzere bir ekonomik kalkınma planı yürürlüğe konulmuştur.

1929 Dünya büyük ekonomik buhranına rağmen genç Cumhuriyet gerçekten parıltılı sonuçlar almıştır.

Bu inanç ve çabalar, Büyük Atatürk’ün 10. yıl nutkunda; “Yurttaşlarım, az zamanda çok ve büyük işler yaptık…Yurdumuzu, dünyanın en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.” Sözleri ile bir kez daha kuvvetle ifade edilmiştir.

Türkiye’nin geleceğine damga vuran bu 15 yıllık dönemde öncelikle ekonomik faaliyetlere güç ve destek verecek çağdaş ve evrensel bir hukuk düzeninin kurulması ile başlanmış, başta Medeni Kanun, Ticaret ve Deniz Ticareti Kanunu, Tapu Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Teşviki Sanayi Kanunu, Kabotaj Kanunu gibi bir dizi düzenleme yürürlüğe sokulmuştur.

Ardından ülkemizin kalkınmasına öncülük edecek, bir yerde okul vazifesi görecek olan Etibank, Sümerbank, Denizbank, Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası, Türkiye İş Bankası, Türkiye Şeker Fabrikası gibi çok sayıda kuruluş ülkenin hizmetine sunulmuştur.

Milli bir ruh ve heyecanla kıt kanaat imkânlarla ana yurt kazma, kürek, demir ağlarla örülürken, bu gün halen övünçle ifade edebileceğimiz sonuçlar elde edildi.

1923 yılında genç Cumhuriyet 51 milyon A.B.D. Doları ihracat yaparken, ithalatı 87 milyon Dolar olmuştur. Açık 36 milyon Dolar, ihracatın ithalatı karşılama oranı %59dur.

1938 yılında ülkemizin ihracatı %125 artışla 115 milyon Dolara, ithalatı ise %37 artışla 119 milyon Dolara ulaşmıştır. Görülüyor ki ihracatımız ithalatımızdan tüm kalkınma gereksinimlerine rağmen daha hızlı büyümüştür.

Keza 15 yıl sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı %97ye yükselmiştir. Bu 15 yıl içerisinde kümülatif olarak ihracatın ithalatı karşılama oranı ;%90 dolaylarında gerçekleşmiş ve bu 15 yılın 8 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı %100ün üzerinde gerçekleşmiştir.

15 Yılda ortalama %8in üzerinde bir büyüme hızı sağlanmıştır. Bu dönemde 1929 büyük buhranının dünyada yarattığı yıkıcı ekonomik etkileri de dikkate alırsak, sağlanan bu büyüme ortalamasının değeri çok daha iyi anlaşılır.

Bu 15 yılda Dünya Sanayi endeksi 100 iken 119 olmuştur. Diğer bir ifade ile Dünya Sanayi %19 büyümüştür. Aynı dönemde Türkiye Cumhuriyetinin sanayisinin büyümesi %96dır.

15 yılı bir yazıya sığdırmak mümkün müdür? Ancak, kitaplarla anlatılabilir.

O yoklukta, savaş artığı bir halkın destansı başarılarını bu günkü imkânlarla kıyaslayarak dudak bükmek yerine, başarıları o günkü koşulları içerisinde değerlendirmek insaflı bir yaklaşım olur.

Bu ülkeyi yeniden kuran, çağdaş bir düzenin temellerini atan Büyük Atatürk ve onun inançlı, fedakâr kadroları, sizlere olan borcumuzu ödeyemeyiz. Onun için size hep minnet duymaya devam edeceğiz.