SAKIP SABANCI’YI ANARKEN

ertugrul-onen

Türkiye’ye önemli hizmetler yapan, ama bunun ötesinde bir kanaat önderi, bir halk adamı olan Sakıp Sabancı’nın geçen Nisan ayında, kaybının onuncu yılını idrak ettik. Merhumu bu vesile ile bir kez daha sevgi ve şükran duygularıyla anıyoruz.

Vakıflarımız tarafından gündeme getirilen ve 12 yıl müddetle başarı ile organize edilen Dünya Türk İşadamları Kurultayları’nın 1996, 1998 ve 2000 yıllarında ikişer yıl ara ile periyodik olarak yapılan ilk üçünün, 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in tensip ve önerileri ile başkanlığını üstlenmesi itibariyle Sakıp Sabancı ile yakın çalışmak suretiyle onu çak daha iyi tanımak ve dostluğunu kazanmak onurunu taşımamızdan dolayı merhum Sabancı Vakıflarımız için özel bir yere sahiptir.

Merhum Sakıp Sabancı gerçek bir halk adamı, filozof, alçak gönüllü ancak karizmatik bir lider olarak halkımızın her kesimine kendisini sevdirdi. Sevecendi, yardımseverdi, kolay iletişim kurabilen, bunu kendine özgü motifleri ile süsleyen renkli bir kişilikti.

Sanıyoruz, onu tanıyan herkesin belleğinde yer eden Sakıp Sabancı imajı bu idi.

Bu girişten sonra sözü Başkanımız Ertuğrul Önen’e bırakıyoruz.

“30 yıllık Devlet görevim sırasında resmi ortamlarda Sayın Sabancı ile zaman zaman karşılaştım, bir arada oldum. Bu birlikteliklerde bile Sakıp Bey kişiliği ile ilgi odağı olan, pozitif enerjisi ile herkesi etkileyen farklı bir kişilik olarak öne çıkıyordu. Kendisini her gördüğümde bir yönüyle beni etkiliyordu. Dışişleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile dünyadaki tüm Türk girişimcilerini bir çatı altında belli periyotlarda bir araya toplama ve bu şekilde ülkemiz ve dünyanın hemen her yanında faaliyet gösteren girişimcilerimiz için bir sinerji yaratma fikrini geliştirdik. Bu projeyi uygulamaya koyma aşamasında, bu organizasyonu himayesine alarak büyük destek veren o tarihteki Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel‘e Kurultay başkanlığı için bir talimatları olup olmadığını sorduk. Sayın Sakıp Sabancı‘yı işaret ettiler. 1996 yılının 27 / 28 Şubat tarihlerinde İstanbul’da yapılması öngörülen ilk kurultay için Sayın Sakıp Sabancı’ya teklif götürdüğümüzde kardeşi Merhum Özdemir Sabancı‘nın acısı çok taze idi. Bu nedenle pek toplum içine çıkmıyordu. Ancak, teklifimizden, yurtdışındaki girişimci gücümüzle ilgili olarak anlattıklarımızdan çok etkilenmişti. Kurultayın Başkanlığını üstlenmesi teklifimizi heyecanla kabul etti. 1996 yılında başlayan başkanlığı, 1998 ve 2000 yıllarında da devam etti. Bu üç dönemlik Kurultayın hazırlık ve uygulama aşamalarında birlikte yakın çalışma yaptığımız Merhum Sakıp Sabancı’nın beni kendisine hayran bırakan bilmediğim yanlarını öğrenmek mutluluğuna eriştim. Sayın Sabancı görevini çok ciddiye alıyor ve özveri ile organizasyonun başarısına katkıda bulunuyordu. Kendisi için öngörülen görevleri önceden çalışıyor, prova ediyor ve çok dakik davranıyordu. Söz verdiği hiçbir randevusuna bir dakika geç kalmadı. Daima randevu saatinden önce geliyordu. Kendisi için belirlenen konuşma sürelerine saniyen uyuyordu. O sevecen, mütevazı halk adamı kimliğinin ardında son derece, prensip sahibi ve yaptığı her işi, düzeyi, mahiyeti ne olursa olsun ciddiye alan, konu hele Türkiye ise özel bir heyecan duyan çağdaş bir görev adamı kimliği taşıyordu.

Ortaya çıkan sorunlara çok pragmatik yaklaşımlarla çözüm üretiyordu. Lügatında panik, telaş yoktu. Kararlı ancak fevkalade tolerans sahibi ve anlayışlı idi.

Bu özelliklerini bir küçük anekdotla teyit etmek istiyorum. 1996 da ki ilk Kurultayda Kurultayın açılış konuşmasını yapacak olan o tarihteki başbakan Sayın Tansu Çiller Kurultayın açılış günü aniden bir günlüğüne İtalya’ya gitmek durumunda kalmıştı ve Kurultay açılışına gelememişti. Ancak, aynı gün akşamüzeri Sayın Başbakanın bir sonraki gün Kurultaya konuşmak istediği bilgisi geldi. O sırada Sayın Sabancı ile beraberdik. Kurultay Genel Kurulu dağılmıştı. Ertesi gün belli gruplar için sanayi tesislerini ziyaret programı öngörülmüştü. Çoğunluk ise memleketlerine dönüyorlardı. Bu nedenle ben Kurultayın dağıldığını ve Sayın Başbakanın isteğini yerine getirmemizin mümkün olmadığını söyledim. Sakıp Bey çok sakindi. Beni kolumdan tutarak haberi getiren yetkilinin yanından uzaklaştırdı. Kendi güzel üslubu ile “Gardaşım, başbakana hayır denmez. Senin aradığın gravatlı değil mi?… Sabancı binasına haber salar, sana istediğin kadar adam getiririm. Başbakan onların nereden geldiğini ne bilecek? Sen hele bir he de!” dedi. Yetkiliye ikinci gün akşamı bu organizasyonu yapabileceğimizi söyledik.

Ve gerçekten dağılanları kısmen toparlayarak başarılı bir toplantı yaptık.

Sayın Sabancı, kürsüye çıktığında gerçekten izlenmeye değerdi. Tam anlamıyla devleşiyor, salonda kendisini dinleyenlerle tek beyin, tek vücut haline geliyor. Fikirleri ile kitleleri coşturup, heyecanlarının kıvılcımı oluyor. Böylelikle o bilinen küçük dev adam kimliğine bürünüyordu.

Merhum Sakıp Sabancı‘yı o hep gülen yüzüne uygun bir anekdotla anarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Bir kurultayda bizden hiçbir zaman desteğini esirgemeyen o tarihteki Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel‘i kürsüye davet edecekti. Kürsüye geldi ve konuşmaya başladı. “Gardaşım, bu Süleyman Bey, Sayın Reisi Cumhurumuz bizi hep pompalamıştır, pompalamıştır, pompalamıştır. Hadi Sayın Cumhurbaşkanımız gel bizi yine pompala ! “ Salon kahkahalara ve alkışlara boğuluyordu.  Nur içinde yatsın…” Aynı dileğe tüm Vakıf camiamız olarak içtenlikle katılıyoruz. Nur içinde yatsın…